12 Aralık 2014 Cuma

Kimin yararı, kimin düzeni? Kamunun mu, toplumun mu?

ÖZGÜRCE
12/12/2014

Nerede yol, köprü, HES, rezidans, AVM, havaalanı yapmak için ağaçlar kesilecek, parklar yıkılacak, dereler betona hapsedilecek olsa gerekçe hazır: “kamu yararı”…
Ağacını, parkını, evini korumak; dilini, inancını, emeğini savunmak isteyip de “kamu yararı” gerekçesine toslayanlar, haklarını yargı kurumundan alamayıp, sokakta hak aramaya çalıştıklarında karşılarına çıkan polisin TOMA’sının, gazının, copunun, göz altıların, tutuklamaların da gerekçesi hazır: “kamu düzeni”…
Belki hiçbir zaman kapısından bile girmeyeceğimiz, üzerinden geçmeyeceğimiz ya da mecbur bırakıldığımız için kullanacağımız havaalanları, köprüler, yollar, AVM’ler için yapılan doğa katliamına karşı çıktığımızda veya eğitim hakkı, sağlık hakkı, insanca çalışma hakkı istediğimizde; kısacası yaşam hakkımızı savunduğumuzda zarara uğrattığımız, düzenini bozduğumuz söylenen bu “kamu” kim Allah aşkına?
Devletin yararını korumakla, düzenini sağlamakla kendisini mükellef saydığı kamunun kim olduğu Fransız İhtilalinden (1789) bu yana tartışılagelmiştir. Genel olarak “kamu yararı” bireyin çıkarlarının kamunun çıkarlarıyla çelişmesi durumunda bireyin çıkarlarının sınırlandırılması olarak tarif edilebilir. Bu tanıma paralel olarak “kamu düzeni” de bireyin özgürlüğünün kamunun düzenini sağlamak gerekçesiyle sınırlandırılmasıdır. Burada kamu yararını ya da düzeninin nasıl sağlanacağını belirleme yetkisi devlete verilmiştir. Peki, devlet kimdir ve bu yetkiyi kullanırken kamuyu, kamu yararını ve kamu düzenini nasıl tarif edecektir?   
Burjuvazi, devletin tüm toplu kesimlerine eşit mesafede bir hakem olduğunu ve genel yararın temsil ettiğini iddia ederek; kamu yararını, toplumun genel yararı olarak tanımlamıştır. Marksistler ise devleti, egemen sınıfın üzerinde baskı kurduğu sınıfı tahakkümü altında tutmanın ve bu sınıfı sömürmenin bir aracı olarak tarif etmiştir. Bu tarife göre kapitalist toplumda devlet, tüm toplumun değil sadece egemen sınıfın (sermayenin) yararını (çıkarını) korur ve onun var olma koşullarını yani kapitalist düzenin sürekliliğini sağlamaya çalışır. “Kamu yararı”, “kamu düzeni” kavramları, devletin taraflılığının üzerini örtmek ve toplumun geniş kesimlerin haklarını çiğneyen devletin icraatlarını meşrulaştırmak için kullanılmaktadır.
Kamu yararının, kamu düzeninin ne ifade ettiği Türkiye’de de özellikle hukukçular tarafından tartışılan bir konu olmuştur. Kapitalist sistemin temelini oluşturan özel mülkiyetin kullanım hakkının devlet tarafından kısıtlanabilmesine gerekçe oluşturan “kamu yararı”, 1924 Anayasası’nda ve sonrasındaki tüm anayasalarda ve birçok yasada yer almış; Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere çeşitli yargı organlarının kararlarına konu olmuştur. Türkiye’de sermaye birikim rejiminin dönemsel ihtiyaçlarına göre farklılıklar içermesine rağmen esas olarak yasalar, yargı kurumları ve devletin icraatlarında “kamu” ve “kamu yararı” tarifi burjuvazinin tanımlamasıyla örtüşmüştür.
Aralarında uzlaşılması imkansız çelişkilerin bulunduğu sınıflardan oluşan kapitalist toplum düzeninde tüm toplumun ortak yararını sağlamak neredeyse olanaksızdır. Özellikle sınıflar arasındaki çelişkilerin ve çatışma alanlarının tarihte olmadığı kadar yoğunlaştığı günümüzde “kamu yararı” ya da “kamu düzeni” gerekçe gösterilerek yapılanların toplumun ne kadarının yararına olduğu sorusunun önemi daha da artmaktadır. Devlet aracılığıyla egemenlerin doğayı talan etmesi, emeği sömürmesi, barınma hakkını, ana dilde eğitim hakkını, örgütlenme hakkını, inanç ve daha nice özgürlükleri ihlal etmesini engellemek üzere “kamu yararı”nın yerine “toplum yararı” kavramı öne çıkartılmalıdır.
“Kamu yararı” - “toplum yararı” üzerine en yalın değerlendirmelerden biri 1979’da katledilen Ümit Doğanay tarafından yapılmıştır. Doğanay, bundan tam 40 yıl önce 1974 yılında Mimarlık Dergisinin 7. sayısında yer alan makalesinde “kamu yararı”nı kurulu düzenin korunması olarak tarif etmekte ve kurulu düzen özel mülkiyete dayanıyorsa, “kamu yararı”nın, özel mülkiyetin korunmasındaki çıkar anlamına geldiğini belirtmektedir. Doğanay’a göre toplumsal yarar ise ülkedeki tüm insanların çıkarlarını kapsar ve kurulu düzenin korunmasını içermez, böylece toplumsal dinamiklere göre düzen değişebilir.
AKP, neoliberal politikalar çerçevesinde özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin piyasalaşması ve rant üzerinden birikim yaratarak iktidarını yeniden üretmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken kamu-özel ortaklığı üzerinden sermayeye kaynak aktarılması, doğanın hızla tahrip edilmesi ve emekçilerin canına, kanına mal olan sömürü çarkları “kamu yararı” gerekçe gösterilerek maskelenmektedir. Tüm bunların yarattığı olumsuzluklara karşı yürütülen mücadelelere yönelik devlet şiddeti de yine “kamu düzeni” adı altında meşrulaştırılmakta, haklı gösterilmeye çalışılmaktadır.
Sözün özü: “Kamu yararı” siyasi iktidarın, halkın haklarına el koyarak sermayeye aktarmak; “kamu düzeni” ise siyasi iktidarın halkın haklarını korumak için mücadele etmesini engellemek üzere demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmak için kullandığı maskedir. Sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin “kamu yararı” ve “kamu düzeni” maskesini ortadan kaldırarak ,”toplum yararı” ve demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltmesi gerekir.

Hiç yorum yok: