23 Ocak 2015 Cuma

Metal grevi üzerine



ÖZGÜRCE
23/01/2015

1970’li yıllarla birlikte kapitalizm içine düştüğü krizi aşmak için bir taraftan işçi sınıfı ve sendikalar üzerine baskılar arttırılırken, diğer taraftan sendikalar mücadeleden uzaklaştırarak uzlaşmacı bir çizgiye getirilmek istenmiştir. Sendikaların uluslararası örgütleri ICFTU (Dünya Hür Sendikalar Konfederasyonu-2006’da ITUC adını aldı-) ve ETUC’un (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu) da teşvikleriyle sendikalar mücadeleyi bir tarafa bırakıp, masada uzlaşmayı içeren sosyal diyalogcu anlayışı benimsemişlerdir. Böylece işçi sınıfı hareketinin doğduğu ve büyük kazanımların elde edildiği ülkeler başta olmak üzere -genel grev geleneğine sahip birkaç ülke dışında- birçok ülkede grevler hızla azalmaya başlamış ve neredeyse grev bir mücadele yöntemi olmaktan çıkmıştır.

Türkiye’de de 1989 bahar eylemlerinin ardından ve özellikle 1995 yılından sonra grevler hızla azalmıştır. Örneğin 1995 yılında 3 bin 396 işyerinde 199 bin 867 işçi 4 milyon 838 bin iş gününü grevde geçirirken 1996-2013 arasındaki 17 yılda toplam 4 milyon 352 bin 226 iş günü grevde geçmiştir. Yani 17 yıl boyunca sadece 1995 yılındaki kadar dahi grev gerçekleştirilmemiştir ki bu 17 yıl içinde Telekom grevinin gerçekleştiği 2007 yılında grevde geçen 1 milyon 353 bin 558 iş gününü çıkartırsak durumun çok daha vahim olduğu görülür.

Grev eğilimlerindeki hızla düşüşe ilişkin bu söylenenlerden sonra akıllara “Grev olmaması neden kötü olsun ki?” sorusu gelebilir. Eğer grev eğilimlerindeki düşüş emekçilerin greve ihtiyaç duymayacakları ölçüde çalışma ve yaşam koşullarının iyi olmasından kaynaklansaydı bu soru haklı olabilirdi. Ancak grevlerin hızla azaldığı bu dönemde emekçilerin sosyal hakları ve çalışma standartları da aynı hızla gerilemiştir. Yani sendikaların grevden uzaklaşması emekçilerin koşullarının iyileşmesinden değil tam tersine grevden, mücadeleden uzaklaşılması, hakların kaybedilmesine koşulların kötüleşmesine neden olmuştur.

Genel inanışın aksine grevin çatışmanın aracı değil, emekçilerin haklarını savunabileceği gerçek anlamda bir uzlaşının (pazarlığın) aracıdır. Bütün üretim araçlarına, devlet mekanizmasına sahip patronlar karşısında, grev olanakları sınırlanmış ya da tamamen elinden alınmış olan sendikalar oturdukları uzlaşma masasında emekçiler adına hangi hakkı savunabilirler? Eğer uzlaşma, masanın her iki tarafının da kabullenebileceği bir sonuçla masadan kalkılıyorsa uzlaşıdır. Bunun için de emekçilerin, sendikaların grevi özgürce kullanabilmesi gerekir. Grev hakkının özgürce kullanılmadığı koşullarda uzlaşmadan, diyalogdan söz edilemez.

Maalesef uluslararası sendikal örgütlerle birlikte Türkiye’de sendikalar da mücadeleden, grevden uzaklaşarak, masa başına oturmakla emekçilerin haklarını koruyabileceklerini zannettiler. Bu süreçte grev gibi son derece etkili bir mücadele aracı emekçilerin zihninde dahi silmeye başladı. Yani burjuvazi, 200 yıllık kabusu olan grevden kurtulmuş; emeği sınırsızca sömürmenin yolu açılmış oldu.

Birleşik Metal İş Sendikasının 29 Ocak’ta başlatacağını ilan ettiği grevi duyduğumda yukarıda uzun uzun paylaşmaya çalıştığım süreci düşündüm ve umutlandım doğrusu. Kapitalist üretim sisteminde birikimin, sömürünün ve sınıf bilincinin en yüksek olduğu metal sektöründe gerçekleşecek bir grev, şüphesiz tüm sermaye sınıfını ve onun temsilcisi siyasi iktidarı bu grevi boğmak için harekete geçirecektir. Bu grevin başarısı ya da başarısızlığı Türkiye işçi sınıfı için de son derece önemlidir. Başarılı bir grev, bir mücadele aracı olarak grevin yeniden hatırlanmasını sağlayabilir ve Türkiye’de yıllardır gerileyen sınıf mücadelelerini yeniden canlandırabilir. Dolayısıyla bu grev sadece greve çıkacak Birleşik Metal İş üyelerinin değil, tüm emekçilerin mücadelesini temsil etmektedir. Aynı zamanda bu grev demokrasiden giderek uzaklaşılan bir dönemde, birçok alanda yürütülmekte olan demokrasi mücadelesinin de çok önemli bir halkası olacaktır.

Sözün özü: İşçi sınıfının en etkili mücadele yöntemi olan grevin unutturulmak üzere olduğu bir dönemde metal işçilerinin 29 Ocak’ta greve çıkacak olmaları Türkiye sınıf tarihi için son derece önemli bir eşik olacaktır. Metal grevinin başarısı sadece işçi sınıfı hareketinin yeniden canlanmasını değil, Türkiye’de demokrasi mücadelesinin yükselmesi için de çok önemli bir fırsattır. Türkiye’de tüm emekçilerin ve tüm demokrasi güçlerinin bu mücadeleyi kendi mücadeleleri olarak görerek bu grevde metal işçisinin yanında olması gerekir.

Hiç yorum yok: