HDP’nin 7 Haziran seçiminde elde edeceği başarıyı sadece AKP’yi
geriletmek üzerinden değerlendirmemek gerekir. Elbette 13 yıldır ülkede despotizmi,
gericiliği egemen kılan, Roboski’de Reyhanlı’da Soma’da Ermenek’te Gezi
direnişinde yüzlerce cana mal olan katliamın sorumluluğunu taşıyan; hırsızlığı,
yolsuzluğu ayyuka çıkmış bir iktidarı
geriletmek, durdurmak son derece önemlidir. Ama en az onun kadar önemli olan
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Gayri-Müslimleri, Kürtleri, Alevileri
ayrıştırmak ve halkları birbirine düşmanlaştırmak üzerinden varlığını
sürdürmeye çalışan bir devlet anlayışına karşı toplumsal barışın sağlanmasında
üstlenilen roldür.
2012 yılında KCK operasyonları ve buna karşılık ölüm
oruçlarının karabulutlar gibi üzerimize çöktüğü bir dönemde HDP’yi kurduk.
Amacımız sadece AKP’nin despotizmini aşmak değil; 90 yıldır devam eden
ayrımcılığın, düşmanlaştırmanın şiddete dönüştüğü 12 Eylül darbesinden bu yana
süren baskılara artık bir son vermekti. Bunun yolu bu zamana kadar ayrımcılığa
uğrayan birbirine düşmanlaştırılmaya çalışılan kesimler olarak bir araya gelmek
ve barışı toplumsallaştırmaktı. Kürt hareketinin büyük bedeller ödeyerek 30
yıldır sürdürdüğü mücadelenin sonucunda devleti temsilen AKP hükümeti müzakere
masasına oturmak zorunda kalmıştı. Ancak devlet aracılığıyla toplum üzerinde
egemenlik kurmayı amaçlayan bunun için de demokrasinin en temel ilkelerini dahi
ayaklar altına alan bir iktidara güvenmek mümkün değildi. Kürt sonunun
çözülebilmesi ve barışın kalıcı olabilmesi için düşmanlığın yaratıldığı toplum
kesimleri arasında barış düşüncesinin oluşturulması; diğer bir söyleyişle
barışın toplumsallaştırılması gerekiyordu. Bunun yolu, ayrımcılığa uğrayanlarla
kendisini ayrıcalıklı zanneden ama ayrımcılığa uğrayanlarla birlikte ezilen,
sömürülen kesimleri tek çatı altına toplayabilmekti. Zira ekonomik ve siyasi
egemenliği elinde bulunduran küçük bir azınlığın dışında bu ayrıştırma ve
düşmanlaştırma politikasının kazanını yoktu. Dolayısıyla bu küçük azınlık
dışındaki toplum kesimlerini oluşturan emekçiler, yoksullar ister Kürt ister Türk,
ister Ermeni, ister Alevi, ister Sünni, ister kadın ister erkek ya da LGBTİ
birey olsun aynı kaderi paylaşıyordu. O halde aralarında çıkar çelişkisi
olmayan bu kesimlerin mücadelelerini tek bir çatı altında toplamalarının da
önünde hiçbir engel olamazdı.
HDP, siyasal düzenin tüm anti demokratik koşullarına,
ekonomik olanakların tüm eşitsizliğine rağmen gerek sayıları son derece az olan
milletvekilleriyle Meclis’te, gerekse Roboski’den Soma’ya toplumsal
problemlerin yaşandığı tüm alanlarda mücadelesini sürdürdü. 2014 yerel seçimlerini
ve cumhurbaşkanlığı seçimini kazanılması gereken bir seçim olmanın ötesinde
Türkiye’nin her köşesinde barışı toplumsallaştırmanın aracı olarak gördü, bütün
çalışmalarını bunun üzerine yürüttü. 7 Haziran genel seçimlerine giderken de perspektifi
değişmedi: Türkiye’nin her bir yanına barışın sesini taşımak temel hedef oldu. Bu
nedenle kimilerinin ifade ettiği gibi büyük bir risk alındı ve seçime bağımsız
adaylarla değil de parti olarak girildi. 30-35 milletvekiliyle Meclis’e girmek
değil, Türkiye siyasal sisteminin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan
yüzde 10 barajını aşarak, işlevsiz hale getirmek amaçlanıyordu.
6 Haziran akşamı itibariyle yani seçim propaganda
çalışmalarının sona erdiği ve sandığa gitmeye sayılı saatler kaldığı bir
süreçte şu düşüncelerimi paylaşmak istiyorum: Tüm eşitsiz koşullara; maruz
kaldığı tüm baskılara, şiddete rağmen HDP, kuruluş amacından en küçük bir taviz
vermemiş barışın toplumsallaşması konusunda çok önemli adımlar atmıştır. Büyük
bir olasılıkla baraj aşılacak ve HDP, sadece 13 yıllık AKP döneminin değil 35
yıllık darbe döneminin ve hatta 92 yıllık halkları birbirine düşmanlaştıran anti
demokratik dönemin sona ermesi konusunda Türkiye siyasetinde belirleyici bir
aktör olarak yerini alacaktır. Eğer söylentisi ayyuka çıktığı gibi seçim
hileleri tutar, HDP baraj altında kalırsa da durum değişmeyecektir. HDP, Meclis
dışında kalsa da barış, demokrasi, sosyal adalet mücadelesinin adresi
olacaktır.
Sözün özü:. Kurucusu ve üyesi olmaktan onur duyduğum HDP, seçim sonucu ne olursa olsun barışı
toplumsallaştırmak konusunda başarıya ulaşmıştır. HDP’nin seçim sürecindeki başarısında
katkısı bulunan başta eş başkanlar olmak üzere tüm yönetim kadrolarının ve tüm
HDP emekçilerinin Türkiye demokrasi tarihine altın harflerle yazılacağından
kuşkum yoktur.
Yaşasın halkların kardeşliği yaşasın HDP…