14 Eylül 2016 Çarşamba

Demokrasiden uzaklaşan iktidar bilimden korkar!

EVRENSEL
12/09/2016

Tarihin her döneminde iktidar sahipleri ve onların varlık nedeni olan egemen güçler egemenliklerini sürdürebilmek için bilimi kendi çıkarına kullanmak istemiştir. Oysa bilgi üretmenin kaçınılmaz koşulu, hiçbir güce boyun eğmemek yani egemen güçler karşısında itaatsiz olmaktır. Toplumların gelişebilmesi ve refahının bilimin iktidara itaatiyle değil; iktidarın bilimin ışığında hareket etmesiyle sağlanabildiğini tarihsel süreç de birçok kez kanıtlamıştır.
İktidarın toplumla ilişkisi, iktidar-bilim arasındaki gerilimin düzeyini de belirler. Toplumun demokratik katılımıyla seçilmiş ve demokratik yönetim biçimlerine sadık bir iktidarın bilimden, özgür düşünceden korkusu olmaz ve dolayısıyla bilimle arasında gerilim de olmaz. Oysa demokrasiden uzaklaşıldıkça özgür düşünce ve bilimin ortaya çıkarttığı gerçekler, iktidar ile toplumun genel çıkarı arasındaki çelişkileri açığa çıkartır, iktidarı ve onun ideolojisini sorgulanır hale getirir. Başka bir söyleyişle demokrasiden uzaklaştıkça bilim iktidarın ayağa dolanmaya başlar. Bilimin ve beraberinde özgür düşüncenin ayağına dolanmasını istemeyen iktidar, bir taraftan bilim insanları ve bilimsel kurumlar (akademi) üzerinde baskısını arttırırken; diğer taraftan da bilimi ve akademiyi kendi ideolojisini meşrulaştırmanın ve yeniden üretmenin aracı haline dönüştürmeye çalışır. İktidarın baskılarına boyun eğmeyen bilim insanları, akademiden dışlanarak, tutsak ya da sürgün edilerek bilimsel faaliyetlerden uzaklaştırılmak istenir. Baskılara boyun eğen ve bilimsel faaliyetin en temel kuralı olan itaatsiz olma özelliğini kaybeden akademisyenler, iktidarın kendilerine verdiği akademik payeleri (unvanları) iktidarın toplumun genel çıkarlarına aykırı olan politikalarını meşrulaştırmak için kullanırlar.

İKTİDARLAR HEP TAHAKKÜM KURMAK İSTEDİ

Türkiye’de de iktidar - bilim ilişkisi, demokratikleşmenin düzeyiyle paralel bir gelişme gösterir. Demokrasinin hiçbir dönem tam olarak tesis edilemediği Türkiye’de iktidarlar her daim bilimciler ve akademi üzerinde tahakküm kurmak istemiştir. İktidarın tahakkümüne karşı ilk direnişi gerçekleştiren Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran gibi aydın, ilerici bilim insanları dönemin iktidarına boyun eğmedikleri için 1948 yılında üniversiteden uzaklaştırılmışlardır. 
Türkiye’de demokrasinin tamamen ortadan kaldırıldığı darbe süreçlerinde iktidar-bilim arasındaki gerilim en üst düzeye çıkmıştır. 12 Mart darbe sürecinde, Uğur Mumcu, Mümtaz Soysal, Server Tanilli gibi birçok akademisyen üniversiten uzaklaştırılmış; sendikacılar, öğrenciler, işçilerle birlikte cezaevlerinde tutsak edilmişlerdir. 
12 Eylül darbesinin iktidar-bilim gerilimi diğerlerinden çok daha şiddetlidir. 12 Eylül darbesi sadece cunta rejimine karşı akademinin sesini kesmekle kalmamış; 1981 yılında çıkartılan YÖK ile birlikte tüm akademik yapıyı darbenin de gerekçesi olan neoliberal politikalar çerçevesinde yeniden yapılandırmayı amaçlamıştır. Bu amaçla toplumun her alanında olduğu gibi akademi üzerindeki baskılar da artmış ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na dayanarak 5 bin civarında kamu çalışanıyla birlikte 71 akademisyen üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Akademiye yönelik baskılar nedeniyle istifa ederek üniversiteden ayrılan akademisyen sayısı ise 20 bini bulmuştur. Aydın, ilerici akademisyenlerin iktidara itaat etmeyerek akademiden ayrılmasıyla birlikte akademi, bilimsel işlevinden hızla uzaklaşmaya başlamıştır. Akademinin bilgi üretme ve özgür düşünceye sahip insanlar yetiştirme işlevinden uzaklaşması, Türkiye’nin 1980’lerden bu yana demokrasiden, laiklikten, hukuk devleti olmanın en temel ilkelerinden dahi uzaklaşmasının zeminini hazırlamıştır. Bununla birlikte emek ve doğa sömürüsü hızla artarken, ırkçı, şoven, gerici anlayışlar yaygınlaşmaya başlamış ve 15 Temmuz darbe girişiminin de açığa çıkarttığı gibi bu anlayışlar devletin tüm kurumlarını işgal etmiştir. 

ÇÜRÜMÜŞ DEVLET YAPISI

15 Temmuz darbe girişiminin ortaya çıkarttığı çürümüş devlet yapısı bilimden, özgür düşünceden uzaklaşan iktidar anlayışının sonucudur. Bu sonuç ortaya çıktığında darbe girişimine maruz kalan bir iktidardan beklenen bilimin, özgür düşüncenin yörüngesine girmesi ve demokrasinin, hukuk devletinin gereklerini yeniden tesis etmeye çalışmasıdır. Oysa AKP, darbe girişiminin ardından demokrasiden, hukuktan ve özgürlük ortamının yeniden tesis edilmesi yönünde bir tavır göstermek bir tarafa, darbecilerle mücadele gerekçesiyle ilan ettiği OHAL’i kullanarak toplum üzerindeki baskıları daha da arttırmıştır. Akademi, bu baskıların en yoğun uygulandığı alanların başında gelmektedir. 
AKP’nin akademi üzerindeki baskılarının yoğunlaştırması, 15 Temmuz öncesinde 2016 yılı Ocak ayında barış taleplerini ortaya koyan bir metni imzalayan akademisyenlerin hedef alınmasıyla başlanmıştır. Barış isteyen akademisyenlerden özellikle özel üniversitelerde çalışanların birçoğu işten çıkartılmış, kamu üniversitelerinde de sözleşme uzatılmaması gibi uygulamalarla bilim insanlarının akademiyle ilişkileri kesilmiştir. Öte yandan imzacı akademisyenler terörle ilişkilendirilmiş ve halen yargılanma süreçleri devam etmektedir. Dört akademisyen yine terörle ilişkilendirilerek bir süre tutsak edilmiştir; yargı süreçleri devam etmektedir. 15 Temmuz’un ardından akademiye yönelik baskılar daha da artmış, OHAL’e dayandırılarak, onlarca akademisyen açığa alınırken, 1 Eylül’de çıkartılan kararnameyle barış imzacısı 44 akademisyen üniversiteden uzaklaştırılmıştır. 

DEMOKRASİ VE BARIŞ UMUDU

15 Temmuz’un ardından giderek yükselen iktidar-bilim ilişkisindeki gerilim, 12 Eylül darbe döneminin de ötesine geçmiştir. Akademiye yönelik olarak bugün OHAL kanununa dayanılarak gerçekleştirilen kıyım, 12 Eylül sonrasında 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na dayanılarak yapılan kıyımın çok daha ötesindedir. Bilime, akademiye yönelik baskının darbe dönemlerinin dahi ötesine geçmesi iktidarın çıkarlarıyla toplumsal çıkar arasındaki çelişkinin darbe dönemlerinden çok daha büyük olduğunu göstermektedir. Bu çelişkinin açığa çıkmasından korktuğu için de iktidar, itaat ettiremediği bilim insanlarını tasfiye ederek kendisine ayak bağı olmasını engellemek istemektedir. Ancak en son Kocaeli Üniversitesi’nden uzaklaştırılan akademisyenlerin de gösterdikleri gibi bu ülkede her türlü baskıya karşın iktidara itaat etmeyerek emeğin ve doğanın sömürüsüne, savaşa, şiddete karşı bilimi, özgür düşünceyi savunacak bilim insanları vardır. Toplumun da vereceği destekle bilim insanlarının iktidara karşı direnci daha da güçlenecek ve demokrasi ve barış umutlarının yeniden yeşermesine vesile olacaktır.