25 Haziran 2021 Cuma

HDP’yi kapatmak...


26 Haziran 2021

AYM tarafından reddedilen HDP kapatma davasının ilki gibi, yeniden açılan davanın iddianamesi de hukuki olmaktan uzaktır. İddianamenin siyasi erkin iktidarını sürdürebilmesine hizmet etmek üzere hazırlanmış olduğunu -bırakın hukuk bilgisine sahip olmayı- dirhem adalet duygusu olan herkes kolayca anlayabilir.

AKP, ekonomiden dış siyasete, eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye, turizme... hemen her alanda yönetme iradesini fiilen kaybetmiş; toplum, AKP’nin siyaset sahnesine girmesine neden olan 2001 krizindeki hali arar duruma gelmiştir. 19 yıllık iktidarın yarattığı çöküntü sadece bugünü değil, ülkeyi uzun yıllar geri dönülemez bir batağın içine çekmiş, toplumun geniş kesimi içine düşülen bu batağı her geçen gün daha fazla hisseder olmuştur.

Hal böyle olunca AKP, toplum nezdinde inandırıcılığını ve toplumsal desteği büyük oranda yitirmiştir, yitirmektedir. Bu yeni bir durum değildir; 2015 Haziran seçimlerinden bu yana AKP, tek başına iktidar olabilme yeteneğinden yoksundur. Bu tarihten itibaren demokrasiden, hukuktan daha da uzaklaşarak, halklar arasında kutuplaşmayı arttırarak, şiddet ortamını körükleyerek iktidarını sürdürmeye çalışması, baskı ve şiddete dayalı otokratik düzeninin dozunu artırması ve bütün bunları darbe girişimi bahanesiyle getirilen OHAL’le meşrulaştırma gayreti tam da bu nedendendir.

Sonuç olarak AKP, ülkeyi altı yıldır demokratik meşruiyeti olmadığı halde yönetmektedir! HDP ve beraberinde onu oluşturan savaşsız, sömürüsüz bir ülkede yaşama mücadelesi veren kesimler, AKP’nin demokratik meşruiyeti kaybetmesinin müsebbibi olarak görülmekte ve iktidar, bu kesimler üzerine kurduğu eşi benzeri az görülür baskı ile ayakta durmaya çalışmaktadır.

Bu arada, AKP’nin demokratik meşruiyetini kaybetmesinin müsebbibinin HDP olduğu ve HDP’yi siyaset dışı bırakmadan, otokratik rejimin tüm hukuksuzluklarıyla iktidarını sürdürebilmesinin mümkün olmadığı tespitinin doğru olduğunu da belirtelim.

Peki kapatarak, HDP’den kurtulmak mümkün olur mu?

Daha önce de bu ülkede pek çok parti kapatıldı, pek çok siyasetçi yasaklandı ama kapatılan partilerin isminden, logosundan başka değişen bir şey olmadı. Kapatılan birçok Kürt partisi, sol, sosyalist partinin yanı sıra AKP’nin içinden geldiği MSP, RP de bunun en bariz örneklerindendir.


Parti kapatmak çözüm değilse HDP neden kapatılmak isteniyor? Bu kapatmadan beklenen nedir?

Beklenti, HDP’yi kapatma üzerinden AKP-MHP ittifakının çöken iktidarlarının ömrünü uzatma hülyasıdır. Çünkü HDP kapatıldığında, halkların kültürel ve siyasal haklarından, demokrasi, barış ve adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceği açıktır. HDP’den, HDP’yi kapatarak kurtulmak mümkün değildir yani. Dolayısıyla HDP’nin kapatılmasındaki gayelerden birinin tükenmiş iktidara zaman kazandırmak olduğu çok açıktır. En az onun kadar açık olan diğer neden ise -sadece AKP-MHP değil, devlet aklının ve onun paralelinde düşünen Millet İttifakı partileri içinden de destek alacak biçimde- HDP’de bir araya gelen, ayrımcılığa uğrayan, ezilen, sömürülen kesimlerinin birbiriyle bağını koparmak, onları siyaseten zayıflatıp, yalnızlaştırmaktır.  

HDP’nin kapatılmasıyla mevcut iktidarın ömrünü bir süre daha uzatması mümkün olabilir. Ama bunun Türkiye’nin demokrasisi, hukuku, ekonomisi ve toplumsal düzeninde açacağı yaranın bedeli son derece ağır olacaktır ve bu bedeli, sadece HDP’liler değil Türkiye’nin tüm halkları, emekçileri, köylüleri, kentlileri ödeyecektir!

Buna karşılık HDP’nin kapatılması, onu oluşturan düşünceyi ve o düşünceyle bir araya gelen kesimleri ortadan kaldırmayacaktır. Aksine kapatma girişimi bile HDP’nin kuruluş felsefesinin temeli olan ayrımcı, baskıcı devlet anlayışına karşı ortak mücadele ve savaşsız, sömürüsüz bir yaşam idealinin ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. Dolayısıyla ismi, cismi nasıl olur bilemiyorum ama kapatma gerçekleşirse HDP fikriyatı daha da güçlenecek, önümüzdeki dönemde hem Türkiye’nin siyasal yapısında hem de toplumsal mücadelede çok daha etkili olacaktır!

Ezcümle: Halkların Demokratik Partisi’ni kapatabilirsiniz ama “halkların demokrasi mücadelesi”ne engel olamazsınız!



 

12 Haziran 2021 Cumartesi

Monarşiye karşı biçare muhalefet!


12 Haziran 2021

Erdoğan, TRT ortak yayınında katıldığı programda aklından geçeni çok net olarak ifade etti: “Parlamenter demokrasi artık bizim için mazi oldu.” Bu sözler, bir niyeti ya da özlemi ifade etmenin ötesinde, yasama-yürütme-yargı erklerini tek başına elinde bulunduran “tek adam”ın alenen monarşi (Bir hükümdarın devlet başkanı olduğu yönetim biçimidir. Saltanatın bir diğer adıdır) ilan etmesidir!

Konuşmanın üzerinden 10 gün geçmesine rağmen, monarşiyi ilan eden bu sözlere karşı ne “cumhuriyetin faziletleri” ezberletilerek büyüyen nesillerden oluşan halkımızdan ne de “cumhuriyeti yaşatma” üzerine namusu, şerefi üzerine yemin etmiş kamu görevlilerinden, yargı mensuplarından, parlamenterlerden bir tepki geldi. Bu durum ne yazık ki, toplumun Erdoğan’ın sözlerini “malumun ilanı” kabilinden kabullendiği ve dolayısıyla adeta monarşinin benimsenmiş olduğu duygusunu yaratıyor.

Mafya elebaşısının tefrika haline gelen itiraf ve ifşasındaki karanlık/kirli ilişkileri bir televizyon dizisi gibi izleyen; yurttaş olmaktan tebaa olmaya dönüşün vurdumduymazlığı ile tepkisini, “mafyanın aylığa bağladığı milletvekilinin kim olduğu”nu sorgulamaktan öteye götüremeyen bir halkın hazin durumuna tanık olmanın karamsarlığı içinde boğulduğumuzu hissediyoruz.


Hele cumhuriyetin kurucu partisi olmakla böbürlenen ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanının bu süreçte aldığı tavır saç baş yolduruyor! Ne diyor CHP’nin genel başkanı Kılıçdaroğlu? Cümleleri aynen şöyle: “Ülkemiz iktidarın mafya ve çetelerle giriştiği magazinsel ilişkilerin elinde can çekişiyor. Her yerde erken seçim isteyeceğim. Başka çarem kalmadı.”

Nasıl biçare bir hal!

Kendisinin de itiraf ettiği gibi ülke can çekişirken ana muhalefet partisi tek çareyi seçimde görüyor. Oysa Erdoğan’ın ilan ettiği, kendilerinin de gereken tepkiyi göstermeyerek adeta onayladığı monarşide, seçimin hiçbir anlamı olamaz! Parlamenter demokrasiyle birlikte seçimlerin de mazide hoş seda olarak kaldığını görmemek için sadece kör değil, akıldan da yoksun olmak gerekir.

Türkiye’nin en köklü siyasi yapısı, ikinci büyük partisi akıldan, öngörüden bu denli yoksun bir siyaset izleyebilir mi? İzler, izliyor da!
 
Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda parti adına kurduğu cümlelere dikkat edilirse hemen tümünü birinci tekil şahısla dillendirdiği görülür (…onaylamıyorum, erken seçim isteyeceğim, başka çarem kalmadı…gibi). Bunun yarattığı algı tabiatıyla Erdoğan’ın ülkede inşa ettiği tek adam rejiminin CHP’nin içinde de Kılıçdaroğlu tarafından kurulduğu olacaktır. Demokrasiden uzak tüm yönetim biçimleri ister ülke ister parti ister sendika ya da aile olsun akıl dışılığa, öngörüsüzlüğe açıktır.

Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle, ülkenin karanlık ilişkiler nedeniyle can çekişecek noktaya gelmesinin gerçek nedeni demokrasiden, adaletten, insan haklarından uzaklaşılmış olmasıdır. Burada çözüm, tek bir merkezden, ana muhalefeti kendi kişiliğinden menkul sayan bir anlayışın, demokrasinin tecelli etmesi için hiçbir hükmü kalmamış olan seçim sandığını hedef göstermesi değildir.

Monarşiye karşı çözüm, fiili bir mücadeleyle mümkün olabilir ancak! Tüm halkların siyasal ve kültürel haklarını; emekçi sınıfın ve ezilen kesimlerinse ekonomik ve sosyal haklarını mahallelerden, işyerlerinden başlayarak ortaklaştıracağı fiili bir mücadele!

 

 

4 Haziran 2021 Cuma

Muhalefetin hiç mi suçu yok?


5 Haziran 2021

Organize suç örgütü elebaşısının videoları sadece siyasi iktidar ve onun çevresinde gelişen karanlık ilişkileri ifşa etmekle kalmıyor, muhalefetin bu süreçte ne denli aciz kaldığını da ortaya koyuyor.

Muhatap aldığı kesimlerden anında gelen yanıtlara bakılırsa, elebaşının itiraf ve ifşalarının birçoğu doğrudur. Gerçi bunlar ülkenin siyasi gündemini az çok izleyen herkesçe büyük ölçüde biliniyordu zaten. Fakat bilinenleri dillendirenler, duruma ve siyasi konjonktüre göre ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar ya da işinden edilmelere maruz bırakılarak susturuluyordu. Ama şimdi o karanlık ilişkilerin doğrudan içinde olan bir zatın açıklamalarıyla birlikte tüm bunlar ete kemiğe büründü, toplumun geniş kesimlerinde gerçeklik kazandı. 

Bu durumda akıllara şu soru geliyor: Memleket meseleleriyle ilgilenen herkesin yıllardır bildiği söz konusu karanlık ilişkiler, karanlığın içinde yer alan bir mafya elebaşısı tarafından itiraf edilmeden önce muhalefet tarafından neden gündeme getirilmedi, kamuoyu bilgilendirilmedi ve bu kirli ilişkilere karşı bir mücadele ortaya konul(a)madı?

“İşlenen bir suça bilerek sessiz kalmak o suça ortak olmaktır.” anlayışı hukuk felsefesinde kabul gören baskın bir görüştür.
Bu görüşten hareket edersek, suç örgütü elebaşısının ifşa ettiği yasa dışı işler ve özellikle uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, silah ve petrol ticareti gibi konular ile bunlarla bağlantılı olarak işlenen cinayet vd. suçları bildiği halde bunları desteklemek ya da olan bitene sessiz kalmak -milli duygular vs. ile de olsa- tüm bu suçlara ortak olmak değil de nedir?

AKP hükümetinin sosyal medyada yayımlanan videolarla gündeme gelen ve önemli bölümü uluslararası düzeyde suç sayılacak konulardaki icraatları, HDP ve TİP dışındaki parlamento içi muhalefet partileri tarafından açıkça ya da sessiz kalınarak desteklendi bugüne kadar. AKP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidarı kaybetmesinin ardından geçen süreçte arttığı bilinen (Peker videolarıyla tescillenen) insan hakları, iç hukuk ve uluslararası hukuk ihlal edilerek işlenen suçlar, -az sayıdaki CHP’li milletvekili ve siyasetçiyi tenzih ediyorum- Millet İttifakı partileri ve Saadet Partisi (SP) tarafından görmezden gelindi.

Bu bağlamda organize suç örgütü elebaşısı Sedat Peker’in itiraf ve ifşalarında ortaya koyduğu suçların birinci dereceden muhatabı iktidardaki AKP-MHP ittifakıysa, ikinci dereceden muhatabı sosyalist/sol muhalefet dışında kalan CHP, İYİ Parti, SP ve yanı sıra AKP içinden çıkan Deva ve Gelecek Partisi gibi bir zamanlar tüm bu karanlık ilişkilerin içinde yer almış ya da bunlara tanıklık etmiş yapılardır. Karanlığa sessiz kalarak hükümete destek vermelerinin tek gerekçesi ise “milliyetçi/ırkçı, Kürt düşmanı, sözde devletçi anlayış”tır. Söz konusu muhalefet partileri bu anlayışla ve saikle, sorgusuz sualsiz AKP hükümetinin yanında yer almıştır.

Dolayısıyla bir mafya reisinin açıklamalarından hareketle ulusal ve uluslararası hukuka göre işlendiği anlaşılan suçların doğrudan muhatabı AKP-MHP koalisyonu olmakla birlikte, -özellikle AKP’ye alternatif arayışında olunduğunda- kendisini sağda tanımlayan ya da CHP gibi sağın payandası olan partilerin de bu süreçte sütten çıkmış ak kaşık olmadığı unutulmamalıdır!