Otokratik rejimin tüm baskı ve ideolojik aygıtları devreye girmesine rağmen, halkın desteğinin kendilerinden kopmasına engel olamadığı gibi bunun görünürlüğünü de engelleyemeyen AKP için yeni yasama yılı, iktidarını koruyabilmesini sağlayacak düzenlemeleri yapabilmesi için belki de “son şans” olarak görülebilir. Erdoğan ve AKP kurmayları, halkın güvenini ve desteğini yeniden kazanmanın mümkün olmadığını çok iyi biliyor. Bu nedenle -yeni yasama yılı için yapılan hazırlıklara da bakılırsa- halkın sorunlarını çözmek yerine ulusal ve uluslararası sermaye ile ittifak halinde devleti yönettikleri kesimlerin teveccühüne mazhar olmayı tercih edecekleri anlaşılıyor.
AKP sözcülerinin açıklamaları ve iktidar yanlısı medyanın haberlerine göre yeni yasama yılında, geçen yasama yılından kalan Öğretmen Meslek Kanunu (ÖMK) ve 9. Yargı Paketi öncelikli olarak ele alınacak. Anımsanacağı gibi geçen yasama döneminde gündeme getirilen ÖMK’ya, öğretmen örgütleri, hem öğretmenleri siyasi iktidarın tahakkümü altına almak hem de AKP’nin “bilimden uzak, ‘dindar ve kindar nesiller yetiştirmek’ anlayışı üzerine şekillendirilmiş eğitim politikası”nı tedrisata yerleştirmek istediği için karşı çıkmışlardı. 9. Yargı Paketi’ne de özellikle iktidarı eleştirenleri, gerçekleri halka aktaranları engellemek için düşünce ve ifade özgürlüğünün yanı sıra haber alma hakkını ve akademik özgürlükleri tamamen ortadan kaldıran “etki ajanlığı” düzenlemesi nedeniyle karşı çıkılmıştı.
Meclis’in tatil olduğu dönemde AKP, sermaye kesiminin talepleri doğrultusunda hazırlanan Orta Vadeli Program (OVP)’de yer alan hedefleri içeren düzenlemeleri yeni yasama yılında Meclis gündemine getirmek üzere hazırlıklarını yaptı. Bunlardan biri -bu köşede birçok kez değindiğimiz- kamusal emeklilik sistemini tamamen ortadan kaldırarak özelleştirmeyi amaçlayan “emeklilik sisteminin yeniden yapılandırılması”na ilişkindir. Bir diğeri, “yeni nesil çalışma modelleri” adı altında esnek çalışma biçimlerini (uzaktan çalışma, geçici süreli çalışma vb) emek piyasasında yaygınlaştıracak düzenlemelerdir. Öte yandan sermaye ve iktidar çevrelerinde sıkça dillendirilen “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda iş güvencesi sağlayan hükümlerin kaldırılarak, esnek çalışmanın tüm kamu emekçileri için geçerli hale getirilmesi”nin gündeme alınması da sürpriz olmayacaktır.
Bu arada, yine OVP’de belirlenen hedefler çerçevesinde bir vergi paketi, AKP kurmayları tarafından hazırlanmaktadır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Vergilendirilmeyen alanlardan vergi almayı hedefliyoruz. Hiçbir kazanç kayıt dışı kalmayacak, her şey makul düzeyde vergilendirilecek” sözleriyle açıkladığı pakette önceleri gayrimenkullerin alım satımında gerçek değer üzerinden işlem yapılması, sermaye piyasalarında piyasa bozucu eylemlere yönelik cezaların artırılması ve kripto varlıklardan hizmet bedeli alınması gibi başlıklar olduğu açıklanmıştı. Ancak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamayla borsa ve kripto vergilerinin gündemlerinden düştüğünü duyurdu. Böylece halk, alın teriyle kazandığı üç beş kuruştan, yediği ekmekten içtiği suya kadar yaptığı her harcamadan vergi öderken, paradan para kazananlar yine vergiden muaf tutulmuş oldu. Diğer taraftan muhalif belediyeleri hizmet üretemez hale getirmeyi amaçlayan belediyelerin vergi ve prim borçlarını tahsil etmeyi içeren düzenleme de yine hazırlığı yapılan vergi paketi içinde yer aldı.
Yeni yasama yılının en önemli gündemlerinden biri de hiç kuşkusuz 2025 yılı bütçe görüşmeleri olacaktır. Halk kesimlerine görüşlerini, ihtiyaçlarını dile getirme; muhalefet vekillerine denetleme, hesap sorma olanağı verilmeyen bütçe görüşmelerinde “sermayenin teveccühüne mazhar olmak”, varlık sebebi haline gelen AKP ve iktidar ortakları, OVP’de belirlenen hedefler doğrultusunda hazırlanan, toplumun genel çıkarlarıyla tamamen çelişen bütçeyi yasalaştıracaktır.
“Sivil anayasa” daha önce olduğu gibi yeni yasama yılında da AKP tarafından gündemde tutulacaktır. AKP’nin “sivil anayasa”dan beklentisi, toplumsal meşruiyetini tümüyle kaybetmeden ve bunun kendisini iktidardan düşürecek bir siyasi krize yol açmasına olanak vermeden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla kurduğu otokratik rejimi anayasal güvence altına alarak mutlaklaştırmaktır.
Sözün özü: Toplumsal desteğini kaybetmiş, ayakta kalabilmek için toplumun çıkarlarıyla daha derin çelişkiler içerecek sermaye yanlısı politikaları uygulamak zorunda olan AKP/Saray otokrasisi, 1 Ekim’de açılacak olan yeni yasama yılında yapacağı düzenlemeleri “köprüden önce son çıkış” olarak görmekte ve bunu değerlendirmek istemektedir. Bunda ne kadar başarılı olabileceği, -sırf AKP ve avanesi iktidarda kalabilsin diye- kendisine reva görülen zulme razı olmayanların göstereceği tepkiye bağlıdır. Bu tepki, sadece muhalefet milletvekillerinin ya da sendika yönetimlerinin temsili mücadelesine bırakılamaz; tepkinin sokaklardan, fabrikalardan, plazalardan, okullardan, tarlalardan… yükselecek ve ortaklaşacak sesle gösterilmesi gerekir!