ÖZGÜRCE
25/10/2012
AKP Hükümeti temsilcisi olduğu sermayenin ideolojisini ve kendi iktidarını yeniden yeniden üretmek için bir taraftan yeni bir anayasa yapmaya çalışıyor diğer taraftan da çıkarttığı yasalarla birçok alanı yeniden yapılandırıyor. Mecliste yeni yasama döneminin henüz bir ayı dolmamışken etki alanı son derece geniş ve üzerinde henüz uzlaşı sağlanamamış olan birçok konuda yasalar çıkartılıyor. Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Yasası bunun son örneği; yerel yönetimlerde köklü değişiklere neden olacak belediyelere ilişkin kanun da sırada.
AKP eliyle Türkiye’de her alanın yeniden yapılandırıldığı bir süreçte üniversitelerin bundan azade olması elbette düşünülemezdi. Aslında üniversitede yeniden yapılanma AKP’nin iktidarından çok daha önce 1990’lı yılların başlarından beridir gündeme getirilmiş bir konudur. AKP de iktidarının ilk döneminden bu yana üniversitede köklü bir değişimin çabası içinde olmuştur. Gerçi yeni bir yasayla olmasa da üniversitede yapılmak istenen değişim fiilen gerçekleştirilmiştir. Özellikle Avrupa Yükseköğretim Alanına entegrasyonu hedefleyen Bologna süreci içinde, bir taraftan üniversitede piyasanın etkisi artmış; diğer taraftan da idari ve akademik baskılar altında üniversitenin sermaye ve devlet karşısında özgürlüğü önemli ölçüde sınırlandırılmıştır.
YÖK tarafından hazırlanıp tartışılmak üzere üniversitelere gönderilen “Yeni Bir Yükseköğretim Yasasına Doğru” başlıklı metin üniversitede yasal zeminin yeniden yapılandırılmasını öngören son çalışmadır. Hükümetin son dönemde en tartışmalı konularda dahi yasama sürecini ne kadar hızlı işlettiğini dikkate alırsak; bir sabah uyandığımızda üniversiteyi yeniden yapılandıran bir yasayla karşılaşmamız hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Yeni yükseköğretim yasa taslağını üç başlık altında özetlemek mümkündür:
1. Üniversitede yönetsel özerklik tamamen ortadan kalkacak ve üniversite konseyleri adı altında getirilen yapılanmayla sermaye doğrudan yönetime katılırken; öğretim üyeleri de dahil olmak üzere üniversite bileşenlerinin üniversitenin karar alma mekanizmalarında hiçbir söz hakkı kalmayacaktır.
2. Üniversitede eğitim ve araştırma faaliyetleri girişimcilik mantığı içinde tamamen piyasaya yönelik olacak ve yönetsel olarak sermayenin güdümüne giren üniversite mali olarak da tamamen sermayeye bağımlı hale gelecektir.
3. Üniversitede egemen olan piyasa anlayışı içinde istihdam da mevcut piyasa koşullarına uyumlaşacak ve zaten küçük bir kesimin sahip olduğu iş güvencesi de ortadan kalkacaktır. Öte yandan üniversitede istihdam edilebilme ve ücretler, piyasanın artı-değer yaratma düşüncesine dayalı performans değerlendirme sistemine bağlanacaktır.
Hiç kuşku yoktur ki bu taslağın ortaya çıkartacağı en önemli sonuç: Akademik özgürlüklerin ortadan kalkmasıdır. İdari ve mali olarak sermayenin güdümünde olan, tüm hedeflerini girişimcilik mantığı içinde piyasaya işgücü yetiştirmek ve bilgi üretip satmakla sınırlandırmış olan bir üniversitede akademik özgürlükten söz etmek mümkün değildir. Akademik özgürlüğün ortadan kalkması üniversitenin ve bilimin toplumun yararı yerine piyasanın emrine amade olması demektir. Bu da üniversitenin sermayenin emeği ve doğayı daha fazla sömürmesine katkı sağlaması anlamına gelmektedir.
Sözün özü: Üniversitede gerçekleştirilmek istenen değişimin etkileri toplumsaldır. Emek ve doğanın daha fazla sömürüsü, yoksulluk ve savaşlar getirilmek istenen üniversite modeliyle “bilim” adına meşrulaştırılacaktır. Hal böyle olunca üniversitede yapılmak istenen bu dönüşüme karşı sadece üniversite bileşenlerinin gücü yetersiz kalacaktır. Üniversite toplumundur, eğer toplumun olarak kalacaksa daha demokratik ve özgür bir üniversite için toplumun tüm örgütlü güçlerinin üniversiteye sahip çıkması gerekir (!)