9 Ocak 2015 Cuma

HDK ve BHH birlikteliğine evet ama nasıl?



ÖZGÜRCE
09/01/2015

Türkiye (eğer daha erkene alınmazsa) altı ay içerisinde genel seçimlere gidecek ve dünya tarihinin belki de en gerilimli sürecinde ülkeyi yönetecek iktidarı belirleyecektir. Bu nedenle seçimler yaklaşırken Türkiye’de demokrasiyi hâkim kılmak; giderek yoğunlaşan emek, doğa sömürüsünü durdurmak; ırk, din, mezhep ayrımcılığına son vermek ve maceracı dış politikalardan uzaklaşmak için AKP’ye karşı alternatif arayışları üzerine yürütülen tartışmalar son derece değerlidir. HDP çatısı altında HDK ve BHH bileşenleriyle birlikte tüm demokrasi güçlerinin bir demokrasi cephesi oluşturarak seçimlere katılması düşüncesine genel hatlarıyla ben de katılıyorum. Ancak bu cephenin seçimlerde AKP’yi durduracak bir güç oluşturabilmesi için sadece bir arada durmalarının, birlikte vitrin oluşturmalarının yeterli olmayacağını düşünüyorum.

Daha açık bir ifadeyle Alevilerin oyunu almak için Alevi, mütedeyyin kesimlerin oylarını almak için mütedeyyin, kadınların oylarını almak için kadın, LGBTİ bireylerin oylarını almak için LGBTİ birey, emekçilerin oylarını almak için emekçi, sosyalistlerin oylarını almak için sosyalist, Kürtlerin oylarını almak için Kürt adaylarla seçmenin önüne giderek AKP’nin önünün kesilebileceğini düşünmüyorum. AKP iktidarı döneminde çok daha fazla ayrımcılığa uğrayan, inkâr edilen, yoksullaştırılan, sömürülen, şiddet gören bu kesimlerin sadece kendi içlerinden çıktığı için bir adaya oy vermeyecekleri ya da bu cepheyi desteklemeyecekleri daha önceki pek çok seçimde de görülmüştür. AKP iktidarda bulunduğu 12 yıllık sürede kendisini yeniden üretmeye ve varlığını daimi kılmaya yönelik politikalarla topluma kök salmaya çalışmış; bunu da önemli ölçüde başarmıştır. AKP’yi durdurabilmek için AKP’nin bu “başarısının” temellerini, yani toplumun yarıya yakınını neden AKP’ye oy verdiğini doğru anlamak ve bunun üzerinden bir strateji geliştirmek gerekir.

AKP ayrımcılığa, sömürüye dayanan politikalarını sadece anti demokratik yöntemleri kullanıp, toplum üzerinde baskı kurarak yapmamıştır. Tam tersine toplumun geniş kesimlerine kendisini güvencenin tek adresi olarak dayatmıştır. 1980’de başlayan ve AKP’nin de iktidarı boyunca uyguladığı neoliberal politikalar, toplumun iki temel güvence kaynağını elinden almıştır. Bunlardan birincisi, güvencesi toprak olan, doğal kaynaklar olan yaşamını tarımsal faaliyetlerle sağlayan milyonlardır. Bunlar özellikle 2000’li yıllardan sonra büyük bir hızla tarımdan ve beraberinde de topraktan koparak güvencesiz bir halde kentlere gelmiştir. İkincisi ise devletin sosyal politikalarıyla kendisini güvence altında hisseden emekçi kesimlerdir. AKP döneminde sosyal devletin hızla tasfiye edilmesiyle birlikte işçi, memur, küçük üretici ve esnaftan oluşan emekçi kitleler de güvenceden yoksun kalmıştır.

AKP, kendi politikalarıyla güvencesizleştirdiği ve çaresiz bıraktığı geniş toplum kesimlerine yönelik olarak -siyasi yandaşlığı koşuluyla yürüttüğü- kendi sosyal yardım mekanizmalarını kurmuş, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde istihdam olanağı sağlamış, rant olanaklarından yararlandırma beklentisi yaratmış ve böylece kendisini bir güvence odağı haline getirmiştir. Bu sayede de uyguladığı tüm emek ve doğa düşmanı politikalara karşın, AKP’yi durdurmak için bir araya getirilmek istenen toplum kesimlerinin de önemli bir bölümünün desteğini alarak her seçimde oyunu arttırmış, iktidarını sürdürmüştür.

İşte bu nedenle AKP’nin önünü kesmek, toplum kesimlerini temsil edenlerden oluşan bir vitrinle seçmen önüne çıkmakla mümkün olamaz. Bunun için önce AKP’nin son derece aldatıcı olan güvence odağı olma halini deşifre ederek, ardından bunun yerine konulacak güvence mekanizmaları oluşturup, toplumun bunları kabullenmesini sağlamak gerekir. Bu noktada yapılabilecek en büyük hata, AKP’nin güvence mekanizmalarını (yani sosyal yardımları, rant aktarma yolları vs) daha iyi yönetmek iddiasıyla ortaya çıkmaktır. Bu AKP’nin aldatıcı güvence odağı olma konumunu daha da güçlendirecektir.

Peki, AKP’nin tarımdan kopma ve sosyal devletin tasfiyesi sayesinde oluşturduğu güvence mekanizmalarının yerine ne konulabilir?

Şunu belirtmek gerekir ki AKP’yi durdurmak üzere bir araya getirilmesi istenen kesimler dil, din, mezhep, cinsiyet kimlikleriyle birlikte büyük ölçüde emekçi kesim içerisinde bulunurlar ve kimlikleri nedeniyle en çok ayrımcılığa uğradıkları yer de emek piyasasıdır. Dolayısıyla tüm bu toplum kesimlerinin ortaklaştıran kendi kimliklerinin ötesinde emekçi kimliğini de taşıyor olmalarıdır. AKP’nin kendisini güvence odağı olarak dayattı kesim de işte tam burasıdır. O halde AKP’nin gücünü kırmak, alternatif bir siyaset ortaya koymak için gerekli olan kimliklere yönelik ayrımcılıkları göz ardı etmeden sınıf temelli politikalar üretebilmektir.

Sözün özü: Toplumun işine, aşına, gelecek güvencesine teminat oluşturacak politikalar üretmeden, sadece farklı toplum kesimlerinin temsilcilerini bir araya getirerek oluşturulacak bir seçim birlikteliği AKP’yi durdurmak ve demokratik Türkiye’yi inşa edecek umudu vermek için yeterli olmayacaktır.

Hiç yorum yok: