16 Temmuz 2021 Cuma

Boğaziçi Direnişi


Boğaziçi Üniversitesi akademisyen ve öğrencilerinin direnişi bize bir kez daha gösterdi ki; “Diğer tüm haklar ve özgürlükler gibi akademik özgürlük de ancak mücadeleyle savunulabilir!”

Üniversiteler, bilimsel bilgi üreten ve ürettiği bilgiyi toplumla paylaşan kurumlardır. Egemen sınıflar ve onların uzantıları olan siyasi iktidarlar, üniversitelerin kendi egemenlikleri ve iktidarlarını yeniden üretmek ve meşrulaştırmak için bilgi üretmesi ve sunmasını isterler. Bunun için de üniversiteler üzerinde hegemonya kurmaya çalışırlar. 

Oysa sermaye, siyasi iktidar ya da herhangi bir cemaatin güdümü altında bilimsel bilgi üretmek mümkün değildir. Toplumun genel çıkarları için bilgi üretilmesi ve bunların sunulabilmesinin olmazsa olmazı akademinin yönetsel ve bilimsel özerkliğe sahip olması ve kamusal kaynaklarla yani toplumun vergileriyle finanse edilmesidir. Dolayısıyla egemenlerin akademi üzerinde kurmak istediği hegemonyaya karşı verilecek mücadele, üniversitelerin toplumsal bilgi üretme ve sunma işlevini yerine getirip getirmeyeceğini belirler. 


Türkiye’de 12 Eylül darbesi ve onun ürünü olan YÖK düzeni öncesinde kurulmuş olan üniversitelerin (ODTÜ, Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Diyarbakır-Dicle Üniversitesi vb) hemen tümünde farklı düzeylerde de olsa bir mücadele geleneği oluşmuştur. Örneğin İstanbul Üniversitesi’nde demokrat, katılımcı, özgürlükçü ve özerk bir üniversite hedeflediğini beyan eden İÜ Demokratik Üniversite Girişimi adayı Raşit Tükel, rektörlük seçimlerinde en çok oyu almıştır. ODTÜ’de akademisyenler, öğrenciler üniversitedeki ya da ülkedeki sorunlar karşısında tepkisini koymuştur, Ankara Üniversitesi ve adı YÖK’le birlikte Dicle Üniversitesi olarak değiştirilen Diyarbakır Üniversitesi’nde de benzer süreçler yaşanmıştır.

Oysa YÖK sonrasında toplama kadrolarla kurulan üniversiteler bu mücadele geleneğinden yoksundur. YÖK ürünü kimi üniversitelerin birkaçında (Yıldız Ü., Marmara Ü., Mimar Sinan Ü. vb) kimi zaman önemli mücadele pratikleri yaşanmışsa da bunlar üniversitede oluşmuş bir geleneğin ürünü olmaktan ziyade, ÖES (Öğretim Elemanları Sendikası), Eğitim Sen ve dernek olarak faaliyet yürüten kimi akademisyen örgütleri ile birden fazla üniversitenin öğrencisinin bir araya geldiği örgütlenmeler sayesinde olmuştur.

YÖK öncesinde kurulmuş olmasına karşın Boğaziçi Üniversitesi’nin ABD ile olan tarihsel ilişkisine de dayanıldığı 1980’li, 90’lı yıllarda, “kendi içine kapalı, apolitik bir üniversite” imajı hakimdi. Ancak yabancı dil puanıyla öğrenci almasına son verilmesi ve ABD ile finansal ilişkilerinin zayıflamasıyla, bir yandan akademisyenler ve üniversite emekçilerinin sendikal mücadele içinde etkili bir biçimde yer aldı; diğer yandan öğrenciler hızla politikleşti. Böylece Boğaziçi Üniversitesi, akademik özgürlük mücadelesinin yanı sıra Gezi Direnişi’nde, Afrin Harekatı sürecinde barış mücadelesinde tepkisini ortaya koyarak toplumsal mücadelelerin önemli bir aktörü haline geldi.

Tüm bunların yanı sıra 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle getirilen OHAL düzeninde üniversitelere kayyum atanmasına karşı en etkili mücadele de yine Boğaziçi Üniversitesi’nde yapıldı. 200’ü aşkın üniversiteden ses çıkmazken 2021 yılı başında Cumhurbaşkanınca kayyum atanan Melih Bulu, akademisyenler ve öğrenciler tarafından cesaretle, yiğitlikle ve sabırla protesto edildi. 

Sonuç olarak Bulu, siyasi iktidarın kendisinden beklediği akademisyen ve öğrencileri sindirme görevini yerine getiremediğinden olsa gerek, göreve getirildiği gibi (antidemokratik ve akademik tahammüllere aykırı biçimde) bir gece ansızın da görevden alındı.

“Bulu’nun rektörlükten alınmasının ardından daha beter bir rektör mü atanacak?” sorusu gündeme geldi. Bekleyip göreceğiz ama kim ne derse desin direnen Boğaziçi kazanmıştır! Bu kararlılık devam ettiği sürece kim kayyum atanırsa atansın, sonu Bulu’dan farklı olmayacaktır. 

Boğaziçi Üniversitesi’nin her koşulda mücadelesini sürdüreceğine kuşku yoktur ama daha önemli olan, diğer üniversitelerdeki akademisyen ve öğrencilerin bundan ne ölçüde cesaretleneceği dahası mücadeleyi yaygınlaştıracağıdır! 


 

Hiç yorum yok: