Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki AKP, 23 yıllık iktidarı boyunca -kısa dönemli istisnalar dışında- istikrarlı bir ekonomik program izledi. Neoliberal politikalar doğrultusunda ortaya konulan bu programın temellerini 24 Ocak 1980 kararlarıyla Turgut Özal atmıştı. 2001’de ise Kemal Derviş, “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile bu programı güncelledi ve 1980’den 2001’e kadar gerçekleştirilemeyen hukuki alt yapısını hazırladı. AKP’ye de bu programı uygulamak düştü. Bu bağlamda 22 yıldır Meclis’e sunulan diğerleri gibi 2026 bütçe teklifini de AKP’nin 58. Hükümet Acil Eylem Planı adıyla 3 Ocak 2003’te kamuoyuna duyurduğu ekonomi politikalarının devamı olarak görebiliriz.
AKP/saray iktidarının 2026 bütçe teklifiyle halkın sırtındaki yükü nasıl daha da ağırlaştıracağını pek çok yönden değerlendirmek mümkün. Ancak bu hafta hükümetin bütçe teklifiyle emekçi kesimler için yapmayı hedeflediği uygulamalara kısaca değinmekle yetineceğiz.
2026 bütçe teklifinin bütünü gibi emekçilere yönelik hedefleri de önceki yılların devamı niteliğinde. “Güvenceli esneklik” söylemi ile emek piyasasının esnekleştirilmesi, güvencesizliğin yaygınlaştırılması ve eğitim sisteminin işverenlerin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesi bu hedeflerden bazıları.
Ancak bu yıl “istihdam” başlığı altında daha önce bütçede ve diğer belgelerde yer almayan son derece ilginç iki hedefin daha eklenmiş olduğunu da belirtelim. Bunlardan biri “Âtıl işgücünün kalıcı bir şekilde azaltılması amacıyla erken yaşlardan itibaren üretim kültürünü aşılayarak çalışma hayatına hazırlayan ve işgücüne katılımı teşvik eden programlar hayata geçirilecektir.” olarak ifade edilirken diğer hedef ise “Çalışmanın fazileti ve üretmenin toplumsal değeri, örgün eğitim sürecinin başlangıcından itibaren müfredata yansıtılacaktır.” cümlesiyle ifade edilmiş.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi AKP/saray iktidarı işgücüne katılımı arttırabilmek için “erken yaşlardan itibaren üretim kültürünü aşılamayı” ve “çalışmanın faziletini ve üretmenin toplumsal değerini eğitim müfredatı içinde anlatmayı” hedeflemektedir. Çalışma çağında olup, işgücüne katılmamanın yani çalışmaya istekli olunmamasını nedenini “çalışmanın faziletinin bilinmemesi ve üretim kültürüne sahip olunmaması” ile açıklanması ekonomi yönetiminin toplumsal gerçeklerden ne denli uzak olduğunun en bariz göstergesidir! Zira ortalama ücret haline gelmiş olan asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı; barınma, ulaşım ve gıda enflasyonunda, çalışan yoksulluğunda, çalışma sürelerinin uzunluğunda ve iş cinayetlerinde dünyada ilk sıralarda yer alan yani çalışmanın en tehlikeli, en uzun, en güvensiz olmasının yanı sıra karın bile doyurmadığı bir ülkede çalışmak istememenin nedenini “üretim kültürünün ve çalışma faziletinin olmaması”nda görmek başka nasıl açıklanabilir?
Emekçiler için 2026 bütçe teklifinde yer alan diğer önemli bir konu ise sosyal güvenliktir. Kamusal sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilmesi, AKP iktidarları öncesinden bu yana izlenen neoliberal politikaların hedefindedir. Bu konuda aylık bağlama oranının düşürülmesi, emeklilik yaşının uzatılması, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)’in devlet tarafından teşvik edilmesi ve zorunlu hale getirilmesi gibi birçok düzenleme yapılmıştır. Ancak Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetiminin başına geldiği 2023 sonrasında hazırlanan OVP’lerde de yer verildiği gibi Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) adıyla emeklilik sisteminin tamamen özelleşmesi sürekli olarak gündemde tutulmaktadır. Öte yandan emekli aylıklarının geniş bir emekli kesim için açlık sınırının neredeyse yarısına düşürülerek, halen çalışmakta olanlara “Kamusal emeklilik sisteminde geleceğinizi güvenceye alamazsınız!” mesajı verilmekte ve emeklilik hakkını savunmak yerine kendi rızalarıyla özel sigorta sistemine yönlenmeleri amaçlamaktadır.
AKP’nin “sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması” adı altında kamusal emeklilik hakkını ortadan kaldırmak konusunda sürekli yinelediği gerekçe, nüfusun giderek yaşlanmasıyla “aktüeryal denge”nin yani sisteme prim ödeyenler ile aylık alanlar arasındaki dengenin bozulmuş olduğudur. Oysa 2026 Bütçe Gerekçesi’nde de yer verildiği gibi 26 milyon 509 bin kişi sisteme prim öderken aylık alanlar 16 milyon 901 bin kişidir ve aktif/pasif oranı 1.54’tür. Sosyal güvenlik sisteminin Türkiye’de olduğu gibi emekçilerin ödediği primlerle finanse edildiği ülkelerde bu oran 2.5’e kadar çıkmaktadır. Kaldı ki bu oran daha dengeli bir hale getirilmek isteniyorsa sorunun emekli sayısının fazla olmasında değil aktif oranının yani istihdam edilen emekçi sayısının düşük olmasında aranması gerekir. İşgücüne ve istihdama katılımın düşük olmasının müsebbipi ise -2026 bütçe teklifinde söz edildiği gibi- halkın “üretim kültürü ve çalışma faziletinin eksik olması” değil, insanca çalışacak ve yaşayacak koşullarda istihdam yaratamayan AKP/saray iktidarının ekonomi politikalarıdır!
