23 Nisan 2010 Cuma

Ayinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz…

23/04/2010

ÖZGÜRCE

Başbakan’ın TOBB üyelerine yönelik, “emek sömürüsü”ne dair sözlerini duyunca insanın aklına elinde bir “sömürüye hayır” pankartıyla Başbakan’ı 1 Mayıs alanında görür müyüz acaba düşüncesi geliyor. Öyle ya Başbakan’ın sözleri pek çok sendikacının ömrü boyunca –komünizm propagandası mı yapmış olurum korkusuyla- ağzına almadığı kavramlarla sömürü sürecini açık biçimde ortaya koyuyor. Sömürüyü tarif ederken de çok doğru biçimde, ne sermayenin işçiye ödediği ücretlerin 200 TL’ye kadar düşmesini, ne işçinin keyfi olarak kapı dışına konulmasını, ne de sigortasız işçi çalıştırmasını bırakıyor, hepsini ortaya döküveriyor.

Başbakan’ın tüm bu söylediklerini emekçiler zaten yaşıyor, Evrensel de bunları her zaman yazıyor. Ama emek sömürüsünü böylesine açık biçimde ortaya koyan kişi bir Başbakan olunca işin rengi değişiyor. Hele ki ülke tarihinde emekçi haklarına saldırılar ve emek düşmanı politikalar en yoğun biçimde bu Başbakan’ın iktidarında yaşanmışsa…

Başbakan’ın bu görevi üstlendiği 15 Mart 2003’den bugüne emek karşıtı icraatlarını üç başlık altında toplamak mümkündür:

Bunlardan birincisi, emek karşıtı yasal düzenlemelerdir. Bunlar içinde ilk akla gelenleri “kölelik yasası” olarak da bilinen ve esnek çalışmayı yasallaştırarak, iş güvencesi başta olmak üzere emekçilerin pek çok hakkını ortadan kaldıran 4857 sayılı İş Kanunu ile sosyal güvenlik ve sağlık hakkını ortadan kaldıran 5510 sayılı SSGSS’dir.

İkincisi, emek karşıtı hükümet uygulamalarıdır. Bunların başında da kamuda istihdamı güvencesizleştirmesi, düşük ücret politikası ve sendikal örgütlenme hakkını engellemek üzere sermayeyle birlikte hareket etmesidir.

Üçüncüsü ise emekçilerin mücadelelerine yönelik olarak takınılan düşmanca –antidemokratik- tavırdır. 1 Mayıs’lar ve TEKEL direnişinde kolluk güçleri aracılığı ile gerçekleştirilenler bu düşmanlığın en açık örnekleridir.

Aslında Başbakan’ın bugün sözünü ettiği emek sömürüsünde sermayeyi cesaretlendiren de sömürüyü derinleştiren de Başbakan’ın ve hükümetinin yukarıda sözünü ettiğimiz icraatlarıdır. Yani, Başbakan’ın daha 2-3 ay önce TEKEL işçileri üzerinden tüm emekçilere hakaretler yağdırırken bugün referandum ve erken seçim hesapları içerisinde bu söylemi tutturmasının emekçiler için inanılacak, güvenilecek hiçbir yönü yoktur. Dolayısıyla lafa değil icraata bakmak gerekir.

Ancak Başbakan’ın sermayenin emeği sömürdüğünü açık biçimde dillendirmesi, sömürü lafını ağzına bile almayan ve hatta sermaye ile işbirliği içinde “krizden çıkma”, “işsizliği önleme” gibi arayışlarda olan sendikacıların ne kadar “aldatıcı” olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Emekçiler için hiçbir inandırıcılığı olmayan Başbakan’ın sözleri, kimi sendikacıların emekçi haklarını korumaktan ne denli uzakta olduğunu göstermesi bakımından üzerinde düşünmeye değerdir.

Hiç yorum yok: