21 Mayıs 2010 Cuma

İş Cinayetlerinin Sorumlusu Kim(ler)…?

21/05/2010
ÖZGÜRCE


Zonguldak’ta ekmek parası için ölüme giden 30 can için Başbakan’ın yorumu, “ölüm bu mesleğin kaderinde var” şeklinde olmuştur. Yani Başbakan, işi kolay yoldan kadere havale edip sıyrılmaya çalışmıştır. Çalışma Bakanı da Başbakan gibi sorumluluğu üzerinden atma telaşı içinde ekmeği için can veren 30 emekçinin yaptığı işin “kuyu açmak, galeri yapmak” olduğunu söyleyip; bunların “yan işler” olduğu için taşerona devredildiğini söylemiştir. Bakan’ın derdi, 4857 sayılı İş Kanunun 2. maddesinde belirtilen asıl iş dışındaki işlerin alt işverene yani taşerona devredilemeyeceği hükmünün ihlal edilmediği izlenimini yaratmaktır. Oysa Bakan kendi sözleriyle kendisini ele vermiştir. Nasıl ki bir ameliyatta ameliyat yapılacak bölgeyi kesen ve diken doktorun yaptığı işle kesilmiş olan yerdeki işlemi yapan doktorun yaptığı işi esas iş - yan iş diye ayıramazsak bir maden ocağının açılma işlemiyle o madenden kömür çıkartma işlemini de birbirinden ayırmamız mümkün değildir. Dolayısıyla Bakan’ın himayesinde TTK’nın yaptığı taşeron uygulaması kölelik yasası olarak bilinen 4857 sayılı yasaya dahi aykırıdır.

Tüm mazeretler bir tarafa, Zonguldak’ta toprak altında can veren 30 emekçi tıpkı daha önce benzer biçimde can veren diğer madenciler ya da tersanelerde, inşaatlarda, tekstil atölyelerinde yaşamını kaybeden diğer emekçiler gibi bir iş cinayetine kurban gitmişlerdir. Evet, çok açıkça ifade etmek gerekir ki tüm bu canlar, bilinçli biçimde yani taammüden öldürülmüşlerdir.

Nasıl mı bu kadar emin olabiliyorum emekçilerin taammüden cinayete kurban gittiklerine? Başbakan’ın “ölüm bu mesleğin kaderinde var” sözlerinden tabi ki…

Sormak gerekir: Peki, bir insan öleceğini bilerek bir mesleği neden yapar? Cevap açıktır; başka çaresi olmadığından elbette…

Bir soru daha o zaman, bir insan eğer intihar etmiyorsa, neden kendisini ölüme götüren koşullara –Başbakan’ın ifadesiyle kadere- karşı çıkmaz? Bunun da cevabı açıktır; bulunduğu ülkede yaşam hakkını savunacağı kadar bile demokrasi yoktur da ondan(!)

Zonguldak’ta kaybettiğimiz emekçiler örneği üzerinden cinayetin sorumlularını bulmak için bu soruları ve cevapları biraz açalım: Evet, madene giren 30 emekçi o gün ya da bir başka gün başlarına böyle bir kaza geleceğini ve yaşamlarını kaybedeceklerini biliyorlardı. Ama başka çareleri yoktu. Çünkü onlar yoksuldu ve yaşamlarını sürdürmek için çalışmak zorundaydılar. Ancak işsizlik öylesine çaresiz bırakmıştı ki ne koşullarda olursa olsun bir işte çalışmaya razıydılar. Hiçbir güvencesi olmamasına rağmen en vahşi koşullarda çalışmayı kabul ettiler. İşsizlik ve eve ekmek götürememek onlar için ölümden daha büyük kabustu ve işsiz kalmamak, eve ekmeksiz gitmemek için ne güvencesiz çalışmaya, ne kendilerini ölüme götüreceğini bildikleri koşulara karşı çıkamadılar. Sendikalaşmayı, örgütlenmeyi ise belki hayal dahi edemediler.

Cinayetin ilk bakışta görünen sorumlusu işsizlik, yoksulluk, güvencesiz çalışma ve örgütsüzlüktür. Tüm bunlar kapitalist sistemin varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan daha fazla emek sömürüsünün araçlarıdır. Özellikle küreselleşme süreci içinde küresel rekabet söylemiyle emek maliyetini düşürmek üzere dayatılan esnek çalışma düzeni bu cinayet araçlarının giderek yayılmasına ve dünya üzerinde milyonlarca emekçinin yaşamını yitirmesine neden olmuştur. Yani cinayetin temel sorumlusu kapitalist sistemdir.

Kapitalizmin iş cinayetlerine yol açan ekonomi politikalarının kapitalist ülkelerde uygulanmasını sağlayan IMF, Dünya Bankası, OECD ve AB gibi uluslararası üst örgütlerle ulusal düzeydeki sermaye örgütleridir. Bunlar her fırsatta serbest piyasa ekonomisini ve bununla birlikte işsizliği, yoksulluğu ortaya çıkartan politikaların uygulanmasını sağlamaya çalışmaktadır. Özellikle son yıllarda bu yapılar emek maliyetlerini daha da aşağıya düşürmek için esnek çalışmayı, güvencesizliği ve örgütsüzlüğü ülkelere dayatmaktadır. Dolayısıyla kapitalizmin uluslararası örgütleriyle sermaye örgütlerini cinayetin azmettiricisi olarak tanımlayabiliriz.

Tüm cinayetler gibi iş cinayetlerinde de görünür olan tetikçilerdir. Burada tetikçilik görevini üstlenenler azmettiricilerin de etkisiyle kapitalizmin cinayetlere neden olan politikalarını uygulayan siyasi iktidarlar ve ona bağlı olan bürokrasidir. Genellikle sorumluluk tetikçilerin yani siyasi iktidarların üzerinde kalır. Eğer toplumdan gelen tepki artarsa sistem, tetikçiyi değiştirilerek yoluna devam eder.

Her cinayette olduğu gibi iş cinayetlerine de yardım ve yataklık yapanlar vardır. Bunlar tüm bu cinayetlerin nedenini bildiği ve engelleyebileceği halde bunu yapmaz ve bazen cinayetin işlenmesine doğrudan yardımcı da olabilir. İş cinayetlerinin yardım ve yatakçısı, emekçileri ölüme götüren koşullara karşı çıkmayan sendikalardır. Zira iş cinayetlerine kadar giden sömürü koşulları karşısında sendikalar, mücadele etmek yerine mücadeleden kaçarak ya da cinayetin sorumlularıyla “sosyal diyalog” içerisine girerek cinayet koşullarını meşrulaştırmaktadır. Bunun son örneği TEKEL direnişi ve 26 Mayıs sürecinde bir kez daha görülmüştür. Sendikalar üst düzeyde cinayetlere ortak olurken yerel düzeyde ve işyerlerinde de benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin madenlerde; taşeronlaşma ve kaçak ocaklarda işçi çalıştırma son yıllarda giderek artmıştır. Ancak bir zamanlar Türkiye işçi sınıfı hareketinin en dinamik örgütü olan Genel Maden İş Sendikası bu süreci engellemek için hiçbir çaba göstermemiştir. Aynı şekilde TTK’da sendika üyesi kadrolu işçilerin çalışma koşullarının kötüleşmesi karşısında da yine sendikanın ciddiye alınır bir müdahalesi olmamıştır. Böylece hem özel ocaklarda hem de TTK’da iş kazaları ve ölümler artmıştır.

Sözün özü: Bundan önceki iş cinayetlerinde olduğu gibi Zonguldak’ta can veren 30 emekçi kardeşimiz de organize olarak işlenmiş bir cinayete kurban gitmişlerdir. İş cinayetlerine bir son vermek için cinayetlerde sorumluluğu olanlardan hesap sorulması gerekir. Bunun için de işe sendikalardan başlanmalıdır. Çünkü emekçilerin sorunlarını sahiplenmeyen bir sendikal anlayış içerisinde örgütlenilmeden iş cinayetlerinin gerçek sorumlularından hesap sormak mümkün olmayacaktır.

1 yorum:

elfceko dedi ki...

hocam öncelikle duyarlılığınız için teşekkür ederim.keşke herkes bu duyalılığı gösterebilse.O zaman böle kazalar, ortadan kalkmasa bile, en azından minimuma indirilebilir.
“ölüm bu mesleğin kaderinde var” diyen başbakan, yok yere hayatlarını kaybeden abilerimizin, ablalarımızın, yetim kalan çocukların, gözü yaşlı anaların vebalini nasıl ödeyecek çok merak ediyorum..