28 Ocak 2011 Cuma

Demokrasi Ekonomiyi Bozar mı?

28/01/2011

ÖZGÜRCE

Başbakan TOBB’un toplantısında iş adamlarına hitap ederken, bazılarının ısrarla barajın iyice aşağıya çekilmesi konusunu gündeme getirdiğini belirtiyor ve şöyle diyor: “Biz özellikle ülkemizin ekonomik yapısını bir tehdit altına sokmak istemiyoruz. Bakın bizim ülkemiz tek partili iktidarlarda hep tırmanmıştır. Koalisyon dönemlerinde de hep geri kalmıştır.”

Başbakanın söylemek istediği açıktır. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan toplum iradesinin yansıtıldığı bir seçime, ekonomiye tehdit oluşturacağı gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Başbakanın ekonomiye tehdit oluşturduğunu düşündüğü sadece seçim barajı değildir. AKP’nin iktidarda bulunduğu süreçte sendikal hak ve özgürlüklerden, basın özgürlüğüne kadar pek çok konuda sergilenen tavır yine ekonomi için tehdit oluşturur anlayışına dayanmaktadır.

Peki, Başbakanın “Demokrasi ekonomi için tehdittir” biçiminde özetleyebileceğimiz bu anlayışı doğru mudur?

Hemen kendi düşüncemi paylaşayım: Evet, doğrudur…

Demokrasi, Başbakanın da benimsemiş olduğu liberal ekonomiyle çelişir ve onun için tehdit oluşturur.

Liberal ekonominin çelişmediği ve kendisine tehdit olarak görmediği tek demokrasi anlayışı, liberal demokrasidir.

Liberal demokrasi, liberal ekonominin tamamlayıcısıdır ve sermayenin egemenliğini sürekli kılmak amacıyla siyasal alanı yapılandırır.

Liberal demokrasi anlayışı içerisinde girişimcilik ve mülkiyet hakkı korunurken emekçilerin ekonomik ve siyasal olarak kendilerini ifade edebilme yolları liberal ekonomiye tehdit olarak görülür. Örneğin sendikal hak ve özgürlükler, girişimcilik ve mülkiyet hakkının en büyük düşmanı olarak kabul edilir. Emekçi kesimlerin siyasal olarak kendilerini ifade etme yolları da demokrasi görüntüsü altında sunulan parlamenter sistem içerisinde sürekli olarak engellenmeye çalışılır. Dolayısıyla, Başbakanın söylediği gibi seçim barajının kaldırılması gibi özgürlükçü demokrasi anlayışını içeren bir siyasal yapı ekonomiyi olumsuz yönde etkiler.

Zira tüm toplum kesimlerinin iradelerini özgürce yansıtabildiği bir demokrasinin varlığı durumunda seçim barajları kalkacak, partilere yapılan para yardımı ya kalkacak ya da seçime giren tüm partilere eşit dağıtılacak, iktidar partilerinin seçimlerde devlet olanaklarını kullanmalarına son verilmesi gerekecektir. Ayrıca böyle bir demokrasi anlayışı içinde düşünce ve yayın özgürlüğü geçerli olacak, eğitim ve bilim alanları dogmalardan sıyrılacak; düşünen, tartışan, sorgulayan insanlar yetiştirilecektir.

Yine demokrasinin hakim olduğu böyle bir ortamda tüm toplum kesimleri özgürce örgütlenecek ve haklarını örgütlü bir biçimde arayabileceklerdir. Örneğin emekçiler özgürce sendikalaşacak, grev hakkını özgürce kullanabilecek ve sonuç olarak da alın terinin karşılığını alabilecektir.

Velhasıl, toplumun örgütlü olduğu ve her kesimin kendisini ifade edebildiği bir demokrasi ortamında emekçiler ve sermaye dışı diğer toplum kesimleri sermayenin temsilciliğini yapan siyasi iktidarlara mecbur kalmayacak, kendi anlayışlarını iktidara taşıyabileceklerdir.

Hal böyle olunca da emekçilerin üzerinden milyonlarca lira artı değer elde edilirken asgari ücrete 30 lira zam yeterli görülemeyecek; kıdem tazminatı kaldırılmaya çalışılamayacak; emekçilerin iş, ekmek güvenceleri ortadan kaldırılamayacak; bakanlar çıkıp: “İşçiler 16-18 saat çalışsın” diyemeyecek; sermayenin borçları affedilemeyecek; işçilerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki paraları sermayeye peşkeş çekilemeyecek; stajyer adı altında aylık 150, 200 liraya işçi çalıştırılamayacak; kamuya ait araziler sermayeye yağmalatılamayacak; sağlık, eğitim gibi kamu hizmetleri ticarethaneye dönüştürülemeyecek ve sermayenin kâr alanı haline getirilemeyecek; işçiler emekli olabilmek için mezara girene kadar bekletilemeyecektir.

Şimdi arkamıza yaslanıp bir kez daha düşünelim: Başbakan haklı mı haksız mı? Sayın Başbakanın temsil ettiği sermaye kesiminin ekonomisi böyle bir demokrasi anlayışında bozulur mu, bozulmaz mı?

Özgürlükçü demokraside bırakın sermayenin ekonomisini, kimyası bile bozulur!.. Ama unutmamak gerekir ki emekçilerin ve diğer geniş toplum kesimlerinin çıkarlarını sermayenin çıkarının önüne geçmesini sağlayacak bir demokrasi için mücadele gerekir. Mücadelenin başarısı için ise bu ekonomik ve siyasal yapıda kendisini özgürce ifade edemeyen işçileri, işsizleri, çiftçileri, memurları, küçük üreticileri, esnafı, göçmenleri, sakatları, öğrencileri, kadınları ve her dinden, her mezhepten, her etnik kökenden toplum kesimlerini içeren ve birlikte hareket edebilen örgütlenmelere ihtiyaç vardır!..

Hiç yorum yok: