ÖZGÜRCE
12 Haziran seçimlerinin ardından yeni bir anayasanın Türkiye’nin gündemine geleceği kesin gibi gözükmektedir. TÜSİAD, daha önce pek çok konuda olduğu gibi temsil ettiği sınıfın duyarlılığını yansıtan bir biçimde yeni anayasa konusunda da çalışmalar yaptı ve önerilerini içeren bir metni geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaştı.
“Yeni Anayasa Yuvarlak Masa Toplantıları Dizisi: Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu” adını taşıyan bu metinde TÜSİAD’ın daha önce çeşitli sermaye kesimleri ve AKP’nin de dillendirdiği biçimde anayasayı kapitalizmin dönemsel koşullarına uyarlama amacı ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda esnek birikim rejiminin hakim olduğu kapitalizmin dönemsel koşullarına uygun olarak esnek bir anayasa savunulmaktadır. Esnek anayasa, Türkiye’nin bundan önceki anayasalarından farklı olarak devleti özne alıp onu yurttaşlardan koruma anlayışı yerine bireyi öne çıkartmaktadır. Bu çerçevede de din ve vicdan özgürlüğü ile kimliklerin özgürce ifade edilmesine yönelik sınırlamaların ortadan kaldırılması önerilmektedir. Ayrıca anayasanın yapım sürecinde bir kurucu meclisin oluşturulması da gündeme getirilmektedir.
TÜSİAD’ın yeni anayasaya ilişkin görüşlerine yönelik en çarpıcı yaklaşım Mehmet Ali Birand’ın “TÜSİAD darbeci geçmişini temizliyor” biçimindeki yorumu olmuştur (Posta, 24 Mart 2011). Birand’ın bu yorumunda TÜSİAD’ın bölünme ve irtica paranoyasından kurtulmuş bir anayasa metni önermiş olmasının etkisi büyüktür. Geçmişte darbeleri destekleyen TÜSİAD’ın bölünme ve irtica paranoyasından kurtulması ve devleti yurttaştan korumaya gereksinim duymayan bir anlayışa ulaşması Birand’ın darbe destekçisi TÜSİAD’ın -ve onun temsil ettiği büyük sermaye kesiminin- daha demokratik bir toplum düzeninin önünü açtığını düşünmesine yol açmıştır.
TÜSİAD, yeni anayasaya ilişkin yaklaşımıyla gerçekten Birand’ın söylediği gibi anti demokratik bir toplum düzenin destekçisi olmaktan çıkarak demokratik bir toplum düzenine geçişin savunucusu haline gelmiş midir?
Eğer TÜSİAD’ın yeni anayasaya ilişkin önerilerine sınıfsal perspektifinden uzak bir biçimde, kapitalist düzenin temel dinamikleri ihmal ederek bakılırsa Birand’ın düşüncelerine hak vermek gerekir. Ancak kapitalist üretim sisteminin yarattığı çıkarları taban tabana zıt sınıflardan oluşan toplum yapısı ve burjuvazinin kapitalizmi egemen kılmak için yüzyıllardır savunduğu demokrasi anlayışı dikkate alındığında Birand kadar iyimser olmak mümkün değildir.
TÜSİAD’ın yeni anayasa için savunduğu bireyin öncelenmesi, burjuva demokrasi anlayışının temel ilkelerinden biridir. Tarih boyunca burjuva devrimleri ve bu devrimlerin ardından hazırlanan anayasalarda da bugün TÜSİAD’ın savunduğu gibi bireysel haklar ön planda tutulmuştur. Ancak bireysel haklar öne çıkartılırken kolektif haklar ya yok sayılmış ya da açık biçimde yasaklanmıştır. Çünkü burjuvazinin tarihten bugüne tüm temsilcileri son derece iyi bilirler ki kolektif haklar olmadan ne kadar gelişkin olursa olsun bireysel hakları kullanabilmek mümkün değildir. Özellikle sermaye sahibi, mülk sahibi karşısında emekçiler, yasalar önünde eşit gözükseler de birey olarak hiçbir haklarını kullanamazlar. Onların haklarını elde edebilmeleri için örgütlenerek mücadele etmeleri gerekir. Tarih boyunca emekçi sınıfların örgütlü bir mücadele olmadan elde edebildikleri ve savunabildikleri hiçbir kazanım yoktur.
İşte TÜSİAD da doğal sınıf tavrı içerisinde Türkiye için önemli kabul edilebilecek bir takım hak ve özgürlükleri dillendirmekle birlikte kolektif hak ve özgürlükler konusunda -devlet memurlarının grev yasağının kaldırılmasına ilişkin öneri dışında- hiçbir öneri getirmemiştir. Dolayısıyla TÜSİAD, milyonlarca emekçi için bireysel hakların teminatı ve özgürlükçü demokrasi anlayışının göstergesi olan sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin olarak 12 Eylül rejiminin baskıcı düzenlemelerini savunmaya devam ettiğini göstermiştir.
Sözün özü: TÜSİAD gibi bir sermaye örgütünün emekçi sınıfların hak arama yollarını savunması beklenemez. Ancak içinde bulunduğumuz süreçte özgürlükçü demokrasinin savunucusu olması gereken sendikalardan umut öylesine kesilmiştir ki demokrasi için TÜSİAD’dan bile medet umulur hale gelinmiştir(!)