24/06/2011
Kuruluşundan bu yana AKP’nin demokrasiyle ilişkisi oldukça ilginçtir. Kendilerine sorarsanız AKP’nin kurulması başlı başına bir “demokrasi mücadelesi”dir. AKP’nin kuruluşunun ardındaki en önemli etken Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Aralık 1997’de Siirt’te halka hitaben yaptığı konuşma sırasında, okuduğu bir şiir nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilmesi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine son verilmesidir. Erdoğan, 4 ay kaldığı cezaevinden çıktıktan sonra 14 Ağustos 2001’de AKP’yi kurmuş ve kurucu genel başkan olmuştur.
AKP, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde yani kuruluşundan 15 ay sonra katıldığı ilk seçimlerde aldığı yüzde 34 oyla birinci parti olmuştur ve bu seçim başarısı aynı zamanda demokrasinin başarısı olarak da görülmüştür. Ancak AKP, bu “demokrasi mücadelesi”nde yüzde 10 barajını içeren anti demokratik seçim sisteminin nimetlerinden yararlanmaktan da geri kalmamıştır. AKP bu seçim sistemi sayesinde aldığı üçte bir oyla Meclis’teki sandalyelerin üçte ikisini elde etmiş ve tek başına iktidar olmuştur.
AKP tek başına iktidara kavuşmuş olsa da anti demokratik yasalar kurucu genel başkan Erdoğan’ın peşini bırakmamıştır. Erdoğan, hakkındaki mahkeme kararı nedeniyle partisinin iktidar olduğu 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili adayı olamamış ve 1. AKP Hükümeti’nde yer alamamıştır.
Ancak seçimlerin ardından ilginç(!) gelişmeler olmuş ve anti demokratik yasalara toslayan Erdoğan’ın “kaderi” hızla değişmeye başlamıştır:
Önce Siirt’ten bağımsız olarak katıldığı seçimlerde milletvekili olarak seçilen ancak hakkında tutuklama kararı olduğu halde kaçak olarak yurtdışında bulunan iş adamı Fadıl Akgündüz (nam-ı değer Jet Fadıl) Siirt’e gelir gelmez tutuklanmış ve milletvekilliği düşürülmüştür. Bu arada Meclis’te AKP, CHP’nin de desteğini alarak Erdoğan’ın milletvekili adaylığının önündeki engeli kaldıracak bir yasal düzenleme yapmıştır. Bunun ardından da Jet Fadıl’dan boşalan milletvekilliği için 9 Mart 2003’te Siirt’te seçim yenilenmiş ve bu seçimlere katılan Erdoğan 22. Dönem Siirt Milletvekili olarak Meclis’teki yerini almıştır.
AKP iktidarda bulunduğu sürenin büyük bölümünde kendisinin statükocu olarak tanımladığı kurumlar ve yasalar tarafından anti demokratik biçimde engellendiğini iddia etmiştir. Bu konuda en önemli dayanak 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde 27 Nisan’da TSK’dan verilen e-muhtıradır. AKP kendisine verilmiş olan bu muhtırayı -gayet başarılı bir biçimde- mağduriyet algısı yaratmak üzere kullanmış ve bu sayede 2007 seçimlerinde oy oranını yüzde 46’ya çıkartmıştır. AKP’nin anti demokratik biçimde engellendiği iddiasına yönelik diğer bir dayanak da 14 Mart 2008’de AKP’nin kapatılması için açılan davadır. AKP bu davadan seçim yardımlarının kesilme cezasıyla kurtulmuştur.
AKP iktidara geldiği ve iktidarda bulunduğu süreçte karşısına çıkan anti demokratik engelleri “bir biçimde” aşma başarısını göstermiştir. Ancak bugün büyük çoğunlukla iktidar olduğu halde kendi karşısına çıkmış olan statükocu yapıyı ortadan kaldırmak bir tarafa statükocu olarak tanımladığı kurumları ve yasaları kendi iktidarını güçlendirecek biçimde yeniden yapılandırmaktadır. Böylece ortadan kaldırılması için mücadele ettiğini savunduğu anti demokratik engellerin çok daha büyüğünü rakip gördüğü siyasi yapıların önüne yığmaya çalışmaktadır. Özellikle 12 Haziran 2011 seçim süreci ve seçim sonrasında yaşanan gelişmeler AKP’nin demokrasiyle dansında gelinen noktayı açık biçimde göstermektedir. Bir zamanlar Erdoğan’ın milletvekilliğine yönelik engellemeler, bugün Hatip Dicle ve diğer tutuklu milletvekilleri için de geçerlidir. Bu durumda AKP’nin ve Erdoğan’ın alacağı tutum, demokrasiyle olan dansın bundan sonraki süreci için önemli gösterge olacaktır.
Bu arada unutulmaması gereken bir konu da demokrasinin tek başına iktidardaki güçler tarafından belirlenmediğidir. Demokrasi tarihi aynı zamanda toplumsal mücadeleler tarihidir. Yani demokrasinin gidişatını iktidarda bulunanlardan çok demokrasi talebiyle yürütülen mücadeleler belirler(!) Türkiye’de de demokrasinin seyrini AKP’nin alacağı tutumdan çok önümüzdeki süreçte yürütülecek toplumsal mücadeleler belirleyecektir(!)