9 Haziran 2011 Perşembe

Blok’un seçim beyannamesinin farkı…

ÖZGÜRCE
10/06/2011

12 Haziran seçimlerinin bundan önceki seçimlerden en önemli farkı, siyasetin laik – anti laik meselesi üzerinden yürütülen bir kör dövüşten çıkıp, toplumun sahici gündemine yani Kürt sorununa ve vatandaşın geçim sorununa bir adım da olsa yaklaşmış olmasıdır. Gerçi parti liderleri bu sahici gündemi de kör dövüşüne çevirmişlerdir. Ama en azından seçim beyannamelerinde ve meydanlarda işsizlerin, yoksulların, güvencesizlerin, anadilinde eğitim alamayanların adı anılır olmuş, partilerin bu konulardaki yaklaşımları açığa çıkmıştır.


Seçim sürecinde sesi en çok çıkan partiler anti demokratik seçim sistemi sayesinde barajı aşma olasılığı bulunan AKP, CHP ve MHP olmuştur. Bu üç partiden MHP ne ülkenin ne de dünyanın gerçeklerine uymasa da -dayandığı ideolojinin gerektirdiği gibi- milliyetçi ve ulusal kalkınmacı yaklaşımı istikrarlı bir biçimde savunmaya devam etmiştir.

Diğer iki parti AKP ve CHP’nin seçim sürecinde ortaya koydukları programlar AB’nin en temel belgelerinden olan Kopenhag kriterlerindeki yaklaşımı çağrıştırmaktadır. Bilindiği gibi Kopenhag kriterlerinin siyasi kriterler başlığı altında demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları savunulurken ekonomik kriterler başlığı altında serbest piyasa ekonomisi savunulmaktadır. Bu büyük bir çelişkidir. Zira serbest piyasa düşüncesiyle uygulanan politikalar demokrasiyle de hukukun üstünlüğüyle de sosyal haklarla da çelişir. Yani bir taraftan piyasanın dayattığı rekabet koşullarına uyum hedeflenirken diğer taraftan emekçilerin örgütlenme, daha insanca çalışma ve yaşama hakkını özgürce savunabilecekleri demokratik bir ortam kabul edilemez. Kısacası serbest piyasa demokratik bir ortamda varlığını sürdüremez. Dolayısıyla Kopenhag siyasi kriterleri sadece emekçi kesimleri aldatmayı ve emekçilerin piyasa anlayışına karşı mücadelesini kırmayı amaçlamaktadır (ki AB üyelik süreci içinde Türkiye’de özellikle sendikaların mücadelesini kırmak konusunda önemli başarı sağlamıştır).

Kopenhag kriterlerindeki çelişkili yaklaşım aynen AKP ve CHP’nin seçim beyannamelerine de yansımıştır. Demokrasi ve sosyal haklar konusunda –anadilde eğitim hariç- her iki parti de kulaklara hoş gelen vaatlerde bulunmaktadır. Oysa bu partilerin ekonomik alanda savundukları politikalar, 2001’de çerçevesi çizilmiş olan neoliberal yapısal uyum programlarına sadık kalacak biçimde uluslararası ve ulusal sermayenin çıkarlarını gözeten bir yaklaşımı benimsemektedir. Büyük bölümü AKP’nin iktidarında uygulanan bu politikalar, zaten seçim meydanlarında ortadan kaldırılacağı vaat edilen işsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin kaynağıdır. Dolayısıyla bu partilerin çoğunluğu oluşturacağı bir Meclis’te ne emekçilerin, Kürtlerin, gençlerin, kadınların sorunlarını çözecek politikalar üretilebilir ne de toplumun taleplerini karşılayacak özgürlükçü bir anayasa yapılabilir.

Toplumun taleplerine çözüm üretmekten uzak olan bu üç parti dışında Meclis’e girebilme olasılığı bulunan diğer bir yapı Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’dur. Blok’un toplumun sürekli ezilen ve demokrasi arayışında olan kesimlerinin bir araya gelmesinden oluşması seçim beyannamesine de yansımıştır. Blok’un seçim beyannamesinin “Demokratikleşme” başlığı altında “Özgürlükçü Demokratik Anayasa” vurgusunun ardından başta Kürt sorununun barışçı çözümü olmak üzere Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesine yönelik çözüm önerilerine değinilmiştir. Blok beyannamesinin “Ekonomi, Eğitim ve Sağlık” başlığı altında ise son derece önemli olduğunu düşündüğüm şu tespit yapılmıştır: “Kapitalizmin insan ve toplum hayatında belirleyici ilkesi piyasa şartları, dizginsiz kar hırsı ve kuralsız rekabettir. Kapitalistin doymak bilmeyen kar tutkusu kapitalizmi, sınırları aşarak dünya ölçüsünde yayılmaya ve özellikle yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını yağmalamaya sürüklemiştir. Kapitalizmin yeni liberal doğrultudaki küreselleşmesi, devletlerin işlevini ve biçimini bu sürecin gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırırken, kamu yönetimi ve kamu personel rejimi de aynı doğrultuda değişime uğramaktadır.”

Seçim beyannamesinde yer verdiği bu tespitten de anlaşılacağı üzere Blok bileşenleri anti-kapitalist bir anlayışa sahip olduğunu beyan ederek, Blok’un adında bir araya gelen Emek, Demokrasi ve Özgürlük kavramlarıyla tutarlı bir yaklaşım sergilemiştir. İşte Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nu Meclise girme olasılığı bulunan diğer partilerden ayıran en önemli özellik kendi içerisindeki bu tutarlı yaklaşımı ve bir de anti-kapitalist anlayışa sahip olmasıdır(!)

Her türlü engelleme ve baskıya rağmen Blok adaylarının diğer partilerle aralarındaki farklılıkları toplumun geniş kesimlerine anlatabilmiş olduklarını ve bunun da sandıktan çıkacak sonuçlara yansıyacağını düşünüyorum. İnanıyorum ki Blok milletvekilleri sayısal olarak az da olsalar -toplumun çok büyük bölümünü oluşturan emekçilerin, demokrasi ve özgürlük savunucularının da desteğiyle- seçim beyannamesindeki anlayışı Meclis’e taşıyacak ve Türkiye’de demokrasi, özgürlükler ve emekçilerin hakları önündeki engellerin aşılmasına önemli katkı sağlayacaklardır.

Hiç yorum yok: