22/07/2011
Memleketimizi ziyaret eden Dünya Bankası Başkanı Robert B. Zoellick, “Avrupa’da büyüme yavaşladı, bu (Türkiye’de) ihracatı azaltabilir, doğrudan yatırımları etkileyebilir. Ancak Türkiye’deki ekonomik program çok güçlü. Türkiye bir örnek olabilir” demiş. Sadece Dünya Bankası başkanı değil, piyasa ekonomisi savunucusu olan herkes 2002’den bu yana ekonomik alandaki performans nedeniyle Türkiye’yi “örnek ülke” olarak göstermektedir.
Nasıl göstermesinler ki?
Bir ülke düşünün, bir siyasi parti dokuz yıl iktidarda kalmış olsun ve bu süreçte çalışan kesimlerin iş güvencesi ve sosyal güvencesi başta olmak üzere kazanılmış pek çok hakkını ortadan kaldırsın; gerçek ücretleri düşürüp, borçlandırma yoluyla emekçileri sisteme bağımlı hale getirsin ve tüm bunlara karşılık olarak da dokuz yılın sonunda yapılan seçimlerde yüzde 50’ye yakın oy almış olsun..!
Hiç şüphesiz Türkiye’nin örnek gösterilen “başarısının” en baş aktörü dokuz yıldır iktidarda bulunan ve hala yüzde 50’ler düzeyinde toplum desteği almasını bilen AKP’dir. AKP Hükümetleri 2002’den buyana sadakatle izledikleri ekonomik programı önemli bir toplumsal tepkiye yol açmadan uygulamayı başarmıştır. Oysa aynı ekonomik programı uygulamaya çalışan pek çok ülkede işçi sınıfı ve yoksullaşan halk kesimleri seçimlerde oylarıyla, üretim sürecinde grevlerle ve kimi zaman ayaklanmalara dönüşen sokak eylemleriyle tepkilerini göstermiştir.
AKP’nin hiçbir ciddi toplumsal tepkiye yol açmadan ekonomik programı uygulama başarısının son örneği kamu toplu iş sözleşmeleridir. Türkiye’de kamu kesimi, örgütlenmenin en güçlü olduğu, ücret ve diğer hakların en ileri olduğu alandır. Bu nedenle diğer çalışan kesimlerin sağlayacağı ücret ve haklar konusunda kamu toplu iş sözleşmeleri üst sınırı teşkil edecek biçimde örnek alınmaktadır. Geçtiğimiz günlerde bağıtlanan kamu toplu iş sözleşmelerinde 2011 yılı için yüzde 4+4, 2012 yılı için ise yüzde 3+3 ücret zammı öngörülmüştür.
Oysa hükümet yetkililerinin her fırsatta övünmesine vesile olduğu gibi Türkiye yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 büyümüştür ve önümüzdeki dönemlerde de büyümenin yine yüksek düzeylerde olması beklenmektedir. Türkiye bu büyüme oranlarını emekçilerin alın teri ve iş cinayetlerinde akıttıkları kanla sağlamaktadır. Ama emekçinin haklarına gelindiğinde yüzde 11 büyüyen ülkede ücretler yüzde 3-4’lük artışlarla sınırlandırılmaktadır. Bu emek sömürüsünün en açık ve en uç aşamasıdır. Türkiye’nin en örgütlü kesiminden bu açık sömürü belgesine hiçbir tepki gelmediği gibi Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu Türk İş bu belgenin altına imzasını atmıştır.
Türkiye’ de sendikalar en son kamu toplu iş sözleşmelerinde görüldüğü gibi daha önce de İş Kanunu, SSGSS ve emekçilerin haklarının gasp edildiği daha nice düzenleme karşısında sessiz kalmış ve hatta TEKEL eyleminin sonlandırıldığı süreçte olduğu gibi mücadeleleri engelleyen bir rol üstlenmiştir. Böylece özellikle konfederasyon düzeyinde sendikalar, Türkiye’nin her fırsatta örnek gösterilen “başarısında” AKP ile birlikte en önemli rolü üstlenen kurumlardan biri olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder