29/07/2011
Pek çok şaibenin ardından üniversite seçme sınavları sona erdi, sınava giren adaylar puanlarını öğrendiler ve şimdi sıra “hangi bölüm” ve “hangi üniversite” sorularının cevabını aramaya geldi. Hangi bölüm sorusunun cevabı öğrenciler için önemlidir. Çünkü öğrenim görülecek bölüm aynı zamanda öğrencinin emek piyasasında emeğini hangi alanda pazarlayacağını yani ekmek parasını hangi işi yaparak elde etmeye çalışacağını da önemli ölçüde belirlemektedir. Hal böyle olunca öğrenciler kendi istekleri ve yetenekleri doğrultusunda bir alana yönelmek yerine emek piyasasında emek güçlerini daha kolay ve daha yüksek değerden pazarlayabilecekleri alanları yani bölümleri tercih etmek zorunda kalmaktadır(öğretmen olmayı arzulayan bir öğrencinin istek duymadığı halde kendisine mühendislik mesleğinin yolunu açacak bir bölümü tercih etmesi gibi). Ya da sınavda arzuladığı bir bölümün puanını tutturamayan öğrenciler bir an önce emek piyasasına girip, kendi ekmek paralarını kendileri elde edebilmek için hiç istemedikleri bölümleri tercih etmek zorunda kalabilmektedir(öğretmen olmayı arzulayan bir öğrencinin hiç istemediği işletme bölümünü tercih etmek zorunda kalması gibi).
Hangi bölüm sorusunun yanı sıra hangi üniversite sorusu da üniversite adayları için ciddi bir problem oluşturmaktadır. Zira Türkiye’de üniversite sayısı 103’ü kamu, 62’si ise vakıf statüsünde özel üniversite olmak üzere 165’e ulaşmıştır. Kamu üniversitelerinin çok büyük çoğunluğu hiçbir akademik nitelik gözetilmeden siyasi rant elde edilmek üzere kurulmuş üniversitelerdir. Vakıf adı altında kurulmuş özel üniversitelerin de hemen tümü kâr amacı güden yani öğrenciyi doğrudan müşteri görüp çeşitli biçimlerde onu yolmayı hedeflemiş işletmeler durumundadır(reklam için yaptıkları bin bir şaklabanlık bu yaklaşımlarını açıkça göstermektedir). Adı sanı kök salmış kamu üniversitelerinin ise pek çoğu YÖK düzeni içinde akademik özgürlüğü ve idari özerkliğini kaybetmiştir. Bu üniversiteler üniversite-sanayi işbirliği benzeri projelerle kendilerini sermayenin hizmetine adarken, öğrenci ve akademisyenlere karşı baskıcı bir tutum sergilemektedir.
Görüldüğü gibi üniversite seçme aşamasında “hangi bölüm”, “hangi üniversite” sorularına doğru yanıt verebilmek son derece zor ve hatta imkansızdır. Sorun üniversitelerin bilimsel bilgi üretip, toplumun yararına sunan kurumlar olmaktan çıkıp, emek gücünün niteliği arttırarak piyasa değerini yükselten meslek okulları olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Elbette bu durumu yaratan ekmek parası kazanacak iyi bir iş için üniversiteyi “cankurtaran simidi” olarak gören öğrenciler değildir. Bu durumun sorumlusu, Türkiye’de üniversitelerin son 30 yılda anti demokratik bir yapı içinde piyasalaşarak üniversite niteliğinden hızla uzaklaşmasına karşı yeterli mücadeleyi veremeyen akademisyenler, aydınlar, demokratik kitle örgütleri ile işçi ve kamu emekçi sendikalarıdır.
Üniversiteye yeni adım atmaya hazırlanan arkadaşların önüne böylesine karamsar bir tablo sermeyi elbette istemezdim. Maalesef dünyada birçok kapitalist ülkede olduğu gibi Türkiye’de de üniversitelerin hali son derece vahimdir. Ancak bu vahim durum umutsuzluk yaratmamalıdır. Madem ki üniversiteler sermayeye emek gücü sağlayan ve ona hizmet eden kurumlar haline dönüştürülmüştür. O halde üniversiteler emek mücadelesinin önemli bir alanı olarak görülmelidir. Üniversitenin emek mücadelesi içerisinde yer alması için üniversitede öğrenci, akademisyen ve emekçiler sınıfsal bir anlayış içinde önce kendi aralarında daha sonra da emekçi sınıfın üniversite dışındaki diğer bileşenleriyle dayanışma içerisinde bulunmalıdır. Bununla birlikte başta sendikalar olmak üzere emekten yana siyasi partiler, meslek odaları ve diğer demokratik kitle örgütleri üniversitede yaşanan sorunlara karşı 30 yıldır sürdürdükleri körlükten vazgeçip, üniversiteleri en azından sermaye örgütleri kadar sahiplenmeli ve üniversitede mücadelenin bir tarafı haline gelmelidir. Aksi halde daha pek çok kuşak sermayenin güdümünde bir üniversiteyi “cankurtaran simidi” olarak görmeye devam edecek ama arzuladığı özgürce yaşama asla kavuşamayacaktır..!
29 Temmuz 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Popüler Yayınlar
- Üniversite’de Neden ve Nasıl Örgütlenmeli?
- Patron, devlet, ‘sendika’ ve Özak direnişi…
- ÖMK sadece öğretmenlerin meselesi mi?
- Sefalet ücretinin sorumlusu kim?
- Emeklilik sisteminin yeniden yapılanması ve ‘aktüeryal denge’ masalı!
- KAPİTALİST ÜRETİM SİSTEMİNDE EMEĞİN VAROLMA MÜCADELESİNİN VAZGEÇİLEMEZ ARACI: GREV
- Algı operasyonunun yeni hedefi: Emeklilik sistemi
- TARİHSEL SÜREÇTE BİR PARANTEZ: “SOSYAL GÜVENLİK HAKKI”
- Kürt’e halay yasağının hedefi sadece Kürtler mi?
- ‘Aktüeryal denge’ masalı -2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder