02/01/2009
ÖZGÜRCE
Her yılbaşında geçen yılın değerlendirmesi yapılır ve yeni gelen yıl için umutlu olunmaya çalışılır. Aslında geçen yılda yaşanan olumluluklar ya da olumsuzluklar önceki yıllardan devralınan çabaların, mücadelelerin ya da yanlışların bir sonucudur. Yani, geçen yıl için yapılacak değerlendirmeleri sadece o yıl içinde yaşananlarla açıklayamayız. Bu bağlamda, yeni gelen yılda yaşanacakları da büyük ölçüde geride kalan yılda yaşanan olaylar ya da atılan adımlar belirleyecektir. Türkiye emek tarihi, 2008 yılını, mevcut hakların kaybedilmesi bakımından “karanlık” bir yıl olarak sayfalarına kaydedecektir. 2008 yılı içerisinde emekçiler, sosyal güvenlik ve sağlık konusunda sahip oldukları hakları önemli ölçüde kaybettiler. Bunun yanında, üretim sürecinin daha da esnekleşmesine engel olunamadı ve üretim sürecine müdahale olanakları daha da azaldı. Bunların sonucunda emekçiler, 2008’de daha fazla işsiz, daha fazla yoksul ve daha fazla güvencesiz hale geldiler.Evet, 2008’de emekçiler yıllarca süren mücadelelerle elde edilen ve telafisi çok güç olacak haklarını kaybettiler. Ama bu kayıplara yol açacak ortam, 2008 yılından çok daha öncelere dayanıyordu ve bu süreç, sadece Türkiye emekçilerinin hata ve eksikliklerinden de kaynaklanmıyordu. Tüm kapitalist dünyada benzer bir süreç yaşanıyordu ve diğer ülke emekçilerinin de benzer biçimde hakları geriliyordu. Küreselleşme, bu benzeşmenin en önemli nedeniydi kuşkusuz. Küreselleşen dünyada sermaye, sömürü düzenini hemen tüm ülkelerde benzer yöntemlerle gerçekleştiriyordu. Küreselleşme sürecinde, üst düzeyde örgütlenmeler ile sendikalar da önemli ölçüde birbirleriyle benzeşmişlerdi. Ancak, sendikaların benzeşmeleri maalesef emek mücadelesini ortaklaştırmak üzerinden değil de, neoliberalizmin sendikalar için biçtiği elbise üzerinden olmuştu. Bu elbise, “sosyal diyalog” adı altında sendikaların emek sömürüsünü ve sosyal haklara yönelik saldırıları meşrulaştırmak üzere sermayeyle uzlaşmasını içeriyordu. Türkiye’de de pek çok sendika, neoliberalizmin üzerine biçtiği bu elbiseyi giydi ve 2008’deki büyük kayıplara yol açan ortam da hazırlanmış oldu. Üzerlerindeki bu elbiseyle sendikalar, ekim ayından itibaren tüm ağırlığı ile emekçilerin sırtına oturan krizi aşmak üzere mücadele örgütleme konusunda da (en azından şimdilik) yetersiz kaldılar. Fiili hak kayıpları nedeniyle, emekçiler için kara bir yıl olan 2008, aynı zamanda mevcut yapıların sorgulanmaya başlaması ve alternatif mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi bakımından umut dolu bir sürecin de başlangıcı oldu. Her şeyden önce en temel haklarını kaybeden emekçiler, bu kayıpların acısını doğrudan hissetmeye başladıkları için sistemi ve bu hakların kaybedildiği süreci sorgulamaya başladılar. Ekim ayından itibaren yaşanan kriz koşulları bu sorgulamayı daha da hızlandırdı ve derinleştirdi. Bugün artık emekçiler, kendilerini sömüren, soyan düzeni ve bu düzen karşısında neler yapılmadığını ve neler yapılması gerektiğini önceki yıllardan çok daha fazla sorguluyor. Yörsan, Tuzla, Desa Deri, Tega ve daha pek çok işyerinde emekçiler her tür baskıya, zorluğa karşın örgütleneceklerini ve mücadele edeceklerini kararlı bir biçimde ortaya koydular. Öte yandan, emekçinin en temel hakkı, SSGSS ile ortadan kaldırılırken, Emek Platformu’nda birbirine giren, kırılıp bin parça olan üst sendikal yapılardan umudunu kesen emekçiler, yerel düzeylerde kurdukları platformlar etrafında mücadele etme iradesini ortaya koydular. Evet, bir tarafından bakıldığında 2008 emekçiler için son derece kötü bir yıldı. Ama diğer tarafından bakıldığında 2008, etkisi önümüzdeki yıllarda daha da iyi anlaşılacak yeni bir mücadele sürecinin temellerinin atıldığı bir yıl oldu. 2009’un, kaybedilen hakların ortaya çıkarttığı sorunlar ve kriz sürecinin koşulları nedeniyle emekçiler için son derece zor bir yıl olacağı ortadadır. Ama bunun yanında 2008’de atılan adımlar devam edecek ve emekçiler, sistemi ve bu sisteme karşı mücadeleyi çok daha fazla sorgulayacak ve çözüm arayışlarını geliştireceklerdir. Sözün özü; 2008, emek tarihine en temel hakların kaybedildiği ama aynı zamanda mücadele kararlılığının ve yeni mücadele yöntemlerinin geliştirildiği bir dönüm noktası olarak geçecektir. Bu dönüm noktasının emekçiler için bir çıkışın mı yoksa daha da kötü bir çöküşün mü başlangıcı olduğunu, emekçilerin 2009 ve daha sonrasında gösterecekleri mücadeleler belirleyecektir.2009’un dayanışma ve mücadele yılı olması dileğiyle!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder