4 Eylül 2009 Cuma

Yeniden Sömürü Alanı: Tarım…


04/09/2009

ÖZGÜRCE

Kapitalizmin gelişim süreci içinde varlığını sürdürmek üzere üretim, temel insan ihtiyaçlarından suni, yaratılmış ihtiyaçlara doğru kaydırıldı. Örneğin insan için en temel ihtiyaç olan gıdanın kaynağı tarım ve hayvancılık, sermaye için yeterli kâr alanı olarak görülmediği için göz ardı edildi. Buna karşılık, tamamen sistem tarafından yaratılmış otomobil, kozmetik ürünler, cep telefonu gibi ihtiyaçların üretimi adeta kutsandı. Tarım geri kalmışlığın göstergesi olarak kabul edilirken, önce sanayi sonra da hizmetler alanı gelişmişliği sembolize etti. Sanayileşme sürecini tamamlamamış tarım ekonomisi ağırlıklı ülkeler de “gelişmiş ülke” statüsüne girme rüyasıyla tarımını hızla tasfiye edip, sanayiye fasoncu olarak eklenmeye çalıştı. Türkiye, gelişmişlik masalı ile gıda üretimini yok edip, sanayi ve hizmet alanına balıklama dalmaya çalışan ülkeler için son derece önemli bir örnektir. Türkiye, 12 Eylül darbesi sonrasında Özal’ın uygulayıcısı olduğu politikalarla gıda üretiminde kendine yeten üç beş ülkeden biriyken, 25 yıl içinde tamamen dışa bağımlı bir ülke haline gelmeyi becermiştir. Bu konuda gösterge olabilecek birkaç küçük örnek vermek gerekirse; 1980-2008 yılları arasında istihdam içinde tarımın payı yüzde 30.5 gerilemiştir. 1988 ile 2008 arasındaki 20 yılda toplam işlenen tarım alanı yüzde 13.1, küçük ve büyükbaş hayvan sayısı ise yüzde 29.2 oranında gerilemiştir. 1999-2008 arasında Türkiye’nin tarımsal ürün ithalatı ise 1.649 milyon dolardan 6.392 milyon dolara çıkmış; yani, yüzde 287.6 artmıştır (AB uyum süreci ve AB tarım politikalarının uygulandığı 2002-2008 döneminde istihdam içinde tarım yüzde 11.2 gerilemiş, tarım ürünü ithalatı ise yüzde 275.3 artmıştır).Türkiye ve benzeri ülkeler sisteme entegre olmak için gıda üretimlerini kendi elleriyle yok ederken, entegre olmaya çalıştıkları sistem, içine düştüğü krizi aşabilmek için öncekinin tam tersi bir yola girmek üzeredir. Daha açık bir ifade ile insanın doğal ihtiyaçlarını tukaka edip daha fazla kâr edebileceği alanları ihtiyaç olarak insanlığa yutturup, aşırı üretime yönelen sermaye, sadece bu gereksiz üretim için kaynakları israf etmekle kalmamış; kendi yarattığı ihtiyaçların üretim ve tüketiminde doğal dengeyi de bozmuştur. Kapitalizmin özü olan daha fazla kâr güdüsü ile doğanın tüketilmesi sonunca bugün yapılan öngörülerde 10 yıl içerisinde dünyanın büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kalacağı ifade edilmektedir. Bu bilgi, her koşulda kârlılığını sürdürmek zorunda olan sermayeyi harekete geçirmiştir. Böylece 100 yıldır tarımı kötüleyen, yoksulluğun nedeni olarak gösteren sermaye, yarattıkları ihtiyaçların ürünü olan otomobille, parfümle, cep telefonuyla karın doymayacağının bilinciyle, tarım ve hayvancılığı yeni kâr -sömürü- alanı olarak belirlemiştir. Ancak sanayileşme ve ticarileşme yarışı içinde tarımsal üretim yapılacak topraklar, sermayenin merkezileştiği ülkelerde tükenmiştir. İşte bu nedenle, geleceğin en büyük kâr alanı olacak -gerçek ihtiyaç- gıda için kollar sıvanmış ve uluslararası tekeller, yoksul ülkelerden verimli topraklar satın almaya ya da kiralamaya başlamıştır. Afrika’nın, Uzak Doğu’nun yoksul ülkeleriyle birlikte Avrupa’da da Ukrayna, Türkiye gibi hâlâ verimli arazilere sahip ülkeler, uluslararası tekellerin gözdesi durumundadır. Kapitalizme entegre olarak zenginleşme hayaliyle tarımını, hayvancılığını yok eden yoksul ülkelerin yoksul halkları, şimdi kendi topraklarında uluslararası tekelleri daha da zengin etmek için ter akıtacak ama kendileri yine yoksul kalacaktır. Ta ki sömürünün, yoksulluğun gerçek kaynağını fark edip ona karşı mücadeleye girişene kadar(!)..

Hiç yorum yok: