23 Ekim 2009 Cuma

2010 bütçesinin emekçi için anlamı




23/10/2009
ÖZGÜRCE
Krizden kurtulmak için “alış-verişe çık”, “sakız al, çiçek al, simit al ekonomiye can ver” diyerek; toplumu daha fazla harcamaya yöneltenler, 2010 bütçesini bunun tam tersine “kemer sıkma” anlayışla hazırlamışlardır. 2010 yılında, 2009’a göre bütçede gelir artışı yüzde 16 düzeyinde, giderler artış ise sadece yüzde 7.6 olarak öngörülmüş, yani giderlerin gelirlerin yarısı kadar bile artmayacağı bir bütçe yapılmıştır.
Devletin daha fazla gelir elde ederken, daha az harcama yapması, “devlet lüzumsuz harcamaları kısacak, daha fazla gelir elde edecek” düşüncesiyle ilk bakışta hoş görülebilir ve hatta takdir de edilebilir. Ama bütçe tasarısı biraz ayrıntılı incelendiğinde durumun –emekçiler açısından- hiçte “hoş” olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Geçen hafta Maliye Bakanı tarafından açıklanan ve Meclis’e sunulan 2010 Bütçe Tasarısı’nda öngörülen gelir artışının kaynağı; yeni üretim alanları açılarak, zenginlik yaratılması değildir elbette. Krizin etkilerinin giderek arttığı, ekonominin daha da küçülerek sakıza, simide muhtaç olduğu bir dönemde böyle bir beklenti içine girmek abes olur zaten. Peki, o zaman bütçede öngörülen gelir artışı nereden gelecektir?
Sorunun cevabı, tahmin edebileceğiniz gibi “emekçi kesimlerin cebi”dir. Bütçede gelir artışının kaynağı vergilerdir. Kimden vergi alınacağı konusunda hükümetin tercihi nettir: Sermayenin kârı üzerinden alınan Kurumlar Vergisi’nin artış oranı yüzde 8; toplumun diğer kesimlerinin yediklerinden, içtiklerinden alınan Özel Tüketim Vergisi ise yüzde 31.6 artacaktır. Örneğin ısınmak, işe gidip gelmek için kullandığımız petrol ve doğal gazdaki vergi artışı yüzde 26.15; dayanıklı tüketimde vergi artışı yüzde 32.98; motorlu taşıt araçları vergisinde artış yüzde 60.85; tütün mamullerinde ise vergi artışı yüzde 41.54 olacaktır. Ayrıca yol, köprü ve tünel ücretleri yüzde 23.7; tapu harç ücretleriyse yüzde 23.58 artacaktır. Özelleştirme gelirleri de daha önceki yıllarda olduğu gibi bütçenin gelir beklediği kaynaklar listesinde yerini almıştır.
Geliri emekçinin cebinden çıkan bütçenin, diğer bir yüzü de “kemerlerin sıkılmasıyla” azaltılması düşünülen giderlerdir. Topluma “aman tüketin” diye kırk takla atılan bir dönemde, devletin harcamalarını kısmasının nedenini anlamak için önce personel giderlerindeki artışa bakmak gerekir. Hükümet 2010 yılında vergi artışlarıyla yaşamı yüzde 31.6 daha pahalı hale getirirken, kamu işçisi ve memurun gelirleri için sadece yüzde 7.2’lik bir artış öngörmektedir. Öte yandan Bütçe Taslağı’nın “Yapısal Reform Öncelikleri” başlığı altında belirtildiği üzere kamu harcamaları ve özellikle de sağlık harcamalarında tasarrufa gidilecektir. Personel giderinden, toplumun eğitiminden, sağlığından tasarruf edilen kaynağın gideceği yer ise kredi ya da teşvik adı altında aktarılan sermayenin kasası olacaktır.
2010 bütçesi, geliriyle, gideriyle hiçbir sosyal içeriği bulunmayan, tamamen “toplumdan sermayeye kaynak aktarma” amacı güden ve bu bağlamda da piyasa devletinin gereklerini tümüyle yerine getiren bir içeriğe sahiptir. Aynı zamanda bu bütçe, krizin bugüne kadar ki ve bundan sonraki tüm faturasının emekçilerin sırtına yıkılacağının da resmi belgesidir.
Krizin başından buyana sürece müdahale etmek anlamında hiçbir varlık gösteremeyen sendikaların 2010 bütçesine karşı da etkisiz olma durumları devam etmektedir. Artık emekçilerin haklarını savunma noktasındaki etkisizlik nedeniyle sendikaları sorgulamanın zamanı geçmek üzeredir. Bundan böyle sorgulanması gereken, sendika(cı)ları sorgulamayan ve gereken müdahalede bulunmayan emekçilerin kendisidir (!)

Hiç yorum yok: