ÖZGÜRCE
TEKEL direnişinin hükümeti düşüreceği dillerde dolaşırken, bir anda Erzincan-Erzurum-Ankara hattında yargı üzerinden yaşanan gerginlikler, adeta bir rejim krizi halinde gündeme düşüverdi.
Oysa TEKEL direnişi sayesinde belki de 30 yıldır ilk kez, Türkiye’de işçi sınıfının sorunları ve mücadelesi üstü örtülemez hale gelmiş ve toplumun tüm kesimlerince tartışılmaya başlanmıştı. Dahası, bu direniş sayesinde 7 yılı aşkın süredir iktidarda bulunan AKP Hükümeti, hiç olmadığı kadar sorgulanmaya başlamış ve köşeye sıkışmıştı. Aslında sorgulanan sadece AKP Hükümeti değil, onun da ötesinde 1980’den bu yana uygulanan emek düşmanı ekonomi politikaları ve bu politikaların uygulanmasını sağlayan siyasal düzendi. Daha açık bir ifadeyle, 30 yılın ardından nihayet kapitalist düzen içerisindeki Türkiye’de, kapitalizmin gerçek gündemi olan “sınıflar arası mücadele” su yüzüne çıkmıştı. Ama gelin görün ki, gerçek gündem yine alaşağı edildi ve bu kez yargı üzerinden yürütülen düzen içi iktidar mücadelesi öne çıktı.
Bu ifadelerden yargının, yani hukuk düzeninin ve onun üzerinden yürüyen çekişmenin önemsenmediği düşünülmesin. Elbette hukuk düzeni ve onun üzerinden yürüyen tartışmalar önemlidir. Ancak mevcut sistem içinde yaşanan bu tartışmaların ya da çekişmelerin, işçi sınıfının sorunları ve talepleriyle doğrudan bir ilişkisi yoktur. Bu tartışmalar sonucunda AKP iktidarı ya da üst yargıdan hangisi üstünlük sağlarsa sağlasın, sonuçta uygulanan ekonomik düzen değişmeyecektir. Düzen aynı düzen olunca da madende, tersanede, inşaatta ölen, sakatlanan emekçinin hakkı yine aranamayacak; ödenmeyen ücretler, sigorta ve tazminatlar yine alınamayacak ya da sendikal örgütlenme hakkını kullandığı için işçiler işten atılmaya devam edecektir.
Dolayısıyla yargı üzerinden yürüyen sistem içi iktidar çekişmesiyle birlikte emekçilerin gerçek gündemi olan sınıf mücadelesi, yani ekmek kavgası, yeniden gündemden düşecek ve sömürü sürecektir. Ve bu çekişmenin galibi kim olursa olsun, yine emekçi kaybetmeye, sermaye ise kazanmaya devam edecektir.
İşte bu döngüyü bozmak için TEKEL direnişini daha da güçlendirmek, yükseltmek gerekir. Bu da her şeyden önce, TEKEL direnişinin yanında olduğunu söyleyen sendikaların samimiyetinden geçer. Bu sendikalar, 4 Şubat’ta bir günlük dayanışma grevi kararı almış, ancak bu kararın gereği önemli ölçüde yerine getirilmemiştir. Aynı samimiyetsizlik bundan sonraki süreçte de devam ederse, TEKEL direnişiyle simgeleşmiş olan ve 30 yıl sonrasında yeniden dirilen işçi sınıfı mücadelesinin yeşerttiği umutlar solacak ve ekmek mücadelesi yerine gündemi yine kısır iktidar tepişmeleri alacaktır. Yani işçiler ölmeye, sakat kalmaya, emeğinin karşılığını alamamaya, örgütsüzlüğe, işsizliğe, yoksulluğa; kısacası sömürülmeye, daha fazla sömürülmeye devam edecektir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder