6 Ağustos 2010 Cuma

Yüksek Öğretim Pazarında “Seçmece” Var “Hak” Yok…

06/08/2010

ÖZGÜRCE
Sanırım gazetelerin, televizyonların reklam gelirlerinin çok büyük bir kısmı son iki aydır üniversiteler tarafından karşılanmaktadır. Özellikle vakıf üniversiteleri –bazı kamu üniversitelerinin de reklamları çıkmıştır- gazetelerde her gün sayfa sayfa reklam vermektedir. Televizyonlarda da yine aynı şekilde pek çok üniversitenin reklamları yayınlanmaktadır. Açıktan reklam adı altında yayınlananların yanı sıra hem gazetelerde hem de televizyonlarda ya haber(miş) gibi ya da uzman görüşü(ymüş) izlenimi veren gizli reklamlara da sıklıkla rastlanmaktadır.

Bilindiği gibi Türkiye’de üniversitelerin merkezi sınavla öğrenci almaya başlamasıyla birlikte bu işlemin adı, “öğrenci seçme ve yerleştirme” olarak belirlenmiştir. Yani öğrencilerin bilgi düzeylerine göre sıralanmasını sağlayan bir sınavla, sınırlı sayıdaki kontenjana öğrenciler seçilmekte ve yerleştirilmektedir. Bu sistem yüksek öğrenim görme hakkını engellediği ve öğrencileri gerçek ilgi alanları dışında öğrenim görmeye zorladığı için eleştirilmektedir. Benim de içinde yer aldığım bu eleştirilerin sahipleri, sınavın eğitim sisteminin bütününden kaynaklı olarak eşitsiz olduğu düşüncesiyle; eğitimin meta olmaktan çıkartılması, eğitim hizmetinin bütünüyle kamusal olması ve eğitimdeki sınıfsal, bölgesel ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerektiğini belirtmektedir. Ancak bunların gerçekleşmesi halinde yüksek öğretim hakkı ve ilgi alanında öğretim görme özgürlüğü gerçekleşebilecektir. Yani üniversite öğrenciyi seçmeyecek öğrenci, öğrenim görmek istediği üniversiteyi ve alanı belirleyebilecektir.

Üniversitelerin milyonlarca lira harcayarak yürüttüğü reklam kampanyalarıyla kendilerini öğrencilere beğendirmeye ve tercih edilmeye çalışmaları, liberal bir gözle bakıldığında bizim talebimiz olan öğrenciye üniversiteyi ve alanı seçme hakkının tanınması olarak değerlendirilebilir. Ancak üniversitelerin milyonlarca lirayı eğitim, öğretim için harcamak yerine öğrenciler tarafından tercih edilmek için reklamlara harcadıkları sorgulandığında gerçek durum ortaya çıkar:

1980’lerle birlikte uluslararası kurumların da teşvikiyle Türkiye’de yüksek öğretim sistemi hızla piyasalaşma süreci içerisine girmiştir. Bu bağlamda üniversiteler bir taraftan öğrenciden harç alarak ve sanayiyle işbirliği içinde sermayeye hizmet ederek piyasa kurallarına uyumlaşırken, diğer taraftan mantar gibi çoğalan özel üniversiteler giderek genişleyen bir yüksek öğretim pazarı ortaya çıkartmıştır.

Evet, artık meyve, sebze gibi yüksek öğretimin de bir pazarı vardır ve milyonların harcandığı reklamlar bu pazarda yer bulabilmek içindir. Bir bakıma pazar iyidir hoştur ve pazarda alıcının seçme şansı vardır. Ama pazarda metalaşmış ürünler alınır satılır ve pazardan ne alınıp ne alınamayacağı ya da alınacak malın kalitesini belirleyen cepteki paradır. Yani burada sadece cepteki paraya bağlı olarak “seçme hakkı” vardır. Dolayısıyla bir yüksek öğretim pazarından söz ediliyorsa artık orada “yüksek öğretim hakkı”ndan söz etmek mümkün değildir.

Yüksek öğretim pazarından birkaç örnek verelim: Diyelim ki mühendis olmak istiyorsunuz. Eğer yıllık 18 bin 750 TL verebiliyorsanız Atılım Üniversitesi’nde, 26 bin TL veriyorsanız Özyeğin Üniversitesi’nde ya da 29 bin TL verebiliyorsanız Koç Üniversitesi’nde mühendis olmak üzere okuyabiliriniz. Ama benim bu kadar param yok derseniz 13 bin 750 TL’ye Mevlana Üniversitesi’nde de mühendislik okumanız mümkün.

Yok, ben mühendis değil de doktor olmak istiyorum diyorsanız: Yeditepe Üniversitesi’nde 26 bin 700 TL, Acıbadem Üniversitesi’nde 35 bin TL’yi bastırmak yeterli. Koç Üniversitesi’nde bu iş 40 bin TL’ye kadar çıkıyor ama KDV dahil. Tıp eğitimi masraflı tabi o yüzden de el yakıyor ama merak etmeyin Ufuk Üniversitesi “akşam pazarı” tıp eğitimini 18 bin 500 TL’ye kadar düşürmüş. Ama yine de doktor olmak size pahalı geliyorsa seçenekte sınır yok; Haliç Üniversitesi’nde 8 bin 500 TL’ye İstanbul Bilim Üniversitesi’nde 7 bin 500 TL’ye hemşire ya da ebe olmak üzere okuyabilirsiniz.

Gördüğünüz gibi seçenek çok ama paranız varsa; paranız yoksa seçme hakkınız da yok. O zaman sistemin elemesine razı olmak durumundasınız, eğer eğitim sisteminin eşitsizlik içeren çarkları içinden sıyrılıp bir kamu üniversitesine girebiliyorsanız ne ala (gerçi orada da harçtı, yurttu, yaz okuluydu derken daha ucuza gelmez ama)… Eğer eğitim sisteminin çarpıklığına takılmış, kamu üniversitesine giremiyorsanız ya da kamu üniversitesinin maliyetini karşılayamıyorsanız o zaman kusura bakmayın bu ülkede yüksek öğretim görme hakkınız da yok demektir(!)

Hiç yorum yok: