17 Aralık 2010 Cuma

ÖĞRENCİLER ŞAŞIRTIYOR…!

17/12/2010

ÖZGÜRCE

Üniversite öğrencilerinin siyasetçilere tepki göstermesi büyük bir şaşkınlık yarattı. Özellikle siyasetçiler gördükleri tepkiler karşısında şaşkınlığın da ötesinde hayal kırıklığına uğradı. Öyle ya bugün kendilerinin temsil ettiği 1980 sonrası siyaset anlayışında eğitim ve yükseköğretim politikalarının temelinde düşünmeyen, sorgulamayan ve dolayısıyla ne olursa olsun tepki göstermeyip, kendilerine her söyleneni kuzu gibi dinleyip, kabullenen bir gençlik yaratmak vardı.


Geçen 30 yıl içinde her türlü baskı ve sindirme yöntemleri de kullanılarak bu politikalar önemli ölçüde amacına ulaşmıştı. Artık okulda öğretmeninden, okul idaresinden, sokakta polisten, işyerinde patronundan korkan, sorgulama yetisini kaybetmiş, kendisinden tüm istenenlere itaat eden bir nesil ortaya çıkmıştı. Bundan üniversitedeki öğrenciler de ziyadesiyle nasibini almıştı. Üniversite öğrencileri sadece şiddet yöntemleriyle değil, üniversiteye girme yarışında önlerine konulan sınavlarla her zaman bireysel çıkarlarını düşünmeleri ve arkadaşlarıyla sürekli olarak rekabet etmeleri yönünde de baskılanıyorlardı. Üniversitede de bu rekabetçi anlayış, kariyer basamaklarını beşer onar atlamak hayaline dönüşüyor ve üniversiteyi, toplumu sorgulamayan, sorunların çözümünde söz sahibi olmayı aklının ucundan bile geçirmeyen, dayanışma düşüncesinden uzak bir üniversite gençliği yaratılmak isteniyordu.

Gençliği toplumdan soyutlayarak bencilliğe sürüklemeye çalışan, 12 Eylül darbesinin ardına gizlenmiş olan piyasacı anlayış amacına büyük ölçüde ulaşmış görünüyordu. Dolayısıyla politikacılar, üniversitelere giderken karşılarında 30 yıllık politikalarının ürünü olan öğrencileri bekliyordu. Ama üzerlerindeki tüm baskılara rağmen, halen üniversitenin ve toplumun sorunlarına sahip çıkmaya çalışan, kendilerine dayatılanlara itaat etmek yerine sorgulayan ve belki hepsinden önemlisi dayanışmayı bireysel çıkarlarının önüne çıkartan bir gençlikle karşılaşınca doğal olarak şaşkınlığa uğradılar. Bu şaşkınlığın ve belki şaşkınlığın da ötesinde yaşadıkları hayal kırıklığının nedeni, geçen 30 yılda tüm yapmaya çalıştıklarının boşa çıkma düşüncesiydi.

Üniversite öğrencilerinin son dönemlerdeki tepkilerini şaşkınlıkla karşılayan diğer bir kesim de kendi öğrenciliklerinde toplumsal duyarlılıkla mücadele etmiş ama daha sonra kendisini piyasaya ve siyasi iktidara adamış olan 68 ve 78 kuşağından olan kalem erbabıydı. Çok şaşırmışlardı, çünkü gençlikten ilk umudu kesen onlar olmuştu. Onlara göre kendi gençliklerindeki dünya değişmişti. Artık, Doğu bloğu çökmüş, işçi sınıfı mücadelesi iflas etmiş, piyasa anlayışı alternatifsiz kalmıştı. Bu durumda uzlaşmadan ve piyasa değerlerine sahip çıkmaktan başka bir yol yoktu. Bunları kabullenmeyen ve hala emekten, sömürüden söz edenler çağdışı kalmış dinozorlardı. Bu kesimin kendi çocukları başta olmak üzere tüm gençliğe önerisi bireysel çıkarlarının peşinde en kısa yoldan köşeyi dönüp, liberalizmin nimetlerinden yararlanmalarıydı. Aslında bunları savunmaktan başka çareleri de yoktu. Zira yaşadıkları ideolojik sapışı kendi vicdanlarında ve toplum gözünde meşrulaştırabilmek hiç de kolay olmuyordu.

Eskinin öğrenci hareketi içinde olup bugünün piyasa savunucusu olanlar, öğrencilerden yükselen tepkiler karşısında şaşkınlıktan da öte ideolojik sapışlarının deşifre olacağı telaşına kapıldılar. Ve bu telaşla öğrencilerin tepkilerinin ardındaki nedenleri sorgulamak yerine eylem biçimlerini ön plana çıkartarak eylemlerin içeriğini boşaltıp eylem biçimlerini savunmaya çalıştılar. Böylece siyasi iktidarı ve patronlarını kızdırmadan -tıpkı TÜSİAD başkanı gibi- demokrasi görüntüsüne halel getirecek polis müdahalelerini eleştirip, yumurta atmanın hoş görülmesi gerektiği üzerinde durdular.

Hangi çerçeveden bakılırsa bakılsın üzerlerindeki tüm baskılara rağmen üniversite öğrencilerinin tepkilerini ve taleplerini ortaya koymaları son derece önemlidir. Zaten dikkat edilirse Başbakan’ın ve hükümet temsilcilerinin bu tepkilere karşı yaklaşımları, -birinci yılı dolan- TEKEL direnişine yönelik yaklaşımlarına çok benzer biçimde öfke ve tehdit içermektedir. Sadece bu bile öğrenci eylemlerinin doğru yönde olduğunu ve doğru adrese ulaştığını göstermektedir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken birkaç nokta vardır. Bunlardan birincisi geçtiğimiz günlerde Başbakan ve YÖK başkanının da vurguladıkları gibi uzun yıllardır hazırlıkları yapılan yükseköğrenim sisteminde köklü bir değişiklik için harekete geçilmek üzeredir. Üniversitenin tümüyle piyasalaştırılmasını içeren bu köklü değişiklikler karşısında tepkileri engellemek için üniversitedeki baskılar arttırılmak istenecek ve öğrenci eylemleri de bunun için gerekçe haline getirilmeye çalışılacaktır. Geçmişte yaşanan pek çok deneyim, bu tür eylemlerin toplumdan tepki çekecek biçimlere dönüşmesini sağlamak üzere -derin güçler tarafından- provake edildiğini göstermiştir. Bu konuda başta öğrenciler olmak her kesimin son derece dikkatli olması ve geçmişte kurulan acı tuzaklara düşülmemesi gerekir. Ayrıca eylemlere gerekçe oluşturan nedenlerin açık biçimde toplumla paylaşılması ve başta üniversitenin diğer bileşenleri (akademisyen, idari ve tektik personel) olmak üzere sendika ve demokratik kitle örgütlerinin özgür ve demokratik üniversite mücadelesini sahiplenmesini sağlamak gerekir(!)

Hiç yorum yok: