09/09/2011
19. Dünya İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi 11-15 Eylül tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Türkiye, iş kazaları ve meslek hastalıklarının en yüksek olduğu ülkelerinden birisi. Resmi kayıtlara göre 2000-2009 döneminde Türkiye’de 784 binden fazla iş kazası olmuş ve bu kazalarda 10 binin üzerinde emekçi yaşamını yitirmiş. Resmi kayıtlara girmeyen iş kazaları ya da meslek hastalıkları (Önlenebilir oldukları halde gerçekleştiği için bunları “iş cinayeti” olarak tanımlamak gerekir) nedeniyle ölen ve sakat kalan emekçilerin sayısını tahmin edebilmek ise neredeyse imkansız.
Emekçilerini, iş başında kaza ya da meslek hastalığı adı altında ölüme göndermede başı çeken Türkiye’de Dünya İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’nin yapılması olumlu karşılanabilir. Öyle ya tüm dünyadan iş sağlığı ve iş güvenliği konusundaki uzmanlar gelince bu konuda düzenleme ve denetleme görevini üstlenen devlet yetkilileri(miz) ve işverenler(imiz) onlardan bir şeyler öğrenir de belki bir kaç emekçi ölmekten ya da sakat kalmaktan ya da daha doğru bir ifadeyle iş cinayetlerine kurban gitmekten kurtulabilir(?)
Ama işin aslı hiç de öyle değildir. Her şeyden önce uluslararası düzeyde yapılan bu kongrenin kaygısının işçilerin sağlığı ve güvenliği olmadığı adından bile anlaşılmaktadır. İşçi sağlığı yerine “iş sağlığı” kavramını tercih eden kongre, işçinin değil işin sağlığını yani işletmenin verimliliğini, kârlılığını hedeflemektedir. Zaten Kongre amacını “...tüm dünyada önleme kültürünün yaygınlaşmasını sağlamak ve iş sağlığı ve güvenliği ile bağlantılı yeni bilgi ve tecrübelerin alışverişine olanak tanımak” biçiminde açıklamaktadır. Yani kongre, iş kazaları ve meslek hastalıklarının emek sömürüsüne dayanan kapitalist üretim sisteminin bir sonucu olduğunu görmezden gelerek, iş sağlığı ve iş güvenliğini bir kültür meselesi olarak göstermeye çalışmaktadır.
19. Dünya İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’nin düzenleyicileri ve organizasyon komitesindeki kurumlara bakıldığında bu kongrenin emekçileri iş cinayetlerine kurban gitmekten kurtarma kaygısı taşımadığı bir kez daha görülmektedir. Kongre düzenleyicileri Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Sosyal Güvenlik Birliği (ISSA) ve ev sahipliğini de üstlenen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır. Düzenleyiciler arasındaki iki uluslararası kurum kapitalist sömürünün bir miktar törpülenmesi amacıyla kurulmuşlardır. Ancak bu örgütler 1970’ler sonrası neoliberal süreçte sömürüyü törpülemek bir yana küreselleşmeyle birlikte yoğunlaşan ve yaygınlaşan sömürü düzenini meşrulaştırma işlevi görmüşlerdir. Örneğin Türkiye’de ve dünyada giderek artan iş cinayetleri karşısında bu örgütler ciddi bir mücadelede bulunmak bir yana cinayetleri görmezden gelmişlerdir. Kongrenin düzenleyicilerinden ve ev sahibi konumunda bulunan Çalışma Bakanlığı, Türkiye’de emekçilerin sağlığı ve güvenliğinden sorumlu kurumların başında gelmektedir. Ancak bakanlık, emekçilerin can güvenliğini sağlayacak düzenleme ve denetimleri yerine getireceğine; küresel rekabeti yani işletmelerin kârlığının gerekçe göstererek emekçileri koruyan mevcut düzenlemeleri dahi ortadan kaldırmakta ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemektedir. Bu bağlamda Çalışma Bakanlığı, Türkiye’deki iş cinayetlerinden sorumlu olan kurumların başında gelmektedir.
19. Dünya İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’nin organizasyon komitesinde devleti temsilen Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığına bağlı kurumlar bulunmaktadır. Bunun yanı sıra işveren kuruluşları, işçi sendikaları ve meslek kuruluşları da Kongre’nin organizasyon komitesinde yer almaktadır. Çalışma Bakanlığının sergilediği yaklaşımın hükümetin genel politikalarının bir parçası olduğu düşünüldüğünde kongreye katılan diğer iki bakanlığın da kongrede farklı bir açılımı olmayacağı ortadadır. İş cinayetlerinin temel nedeni kapitalist üretim sisteminde egemen olan sermayenin daha fazla kâr uğruna emekçilerin yaşamlarını hiçe sayması olduğuna göre sermaye kesimini temsil eden işveren kuruluşlarının kongrede emekçilerden yana bir tavır sergilemeleri doğal olarak beklenemez.
Bu durumda geriye işçi sendikaları ve meslek kuruluşları kalmaktadır. İşçi sendikalarının özellikle konfederasyon düzeyinde iş cinayetlerine yönelik tavrı son derece yetersiz ve tutarsızdır. İş başında her yıl binlerce emekçinin öldüğü on binlercesinin sakat kaldığı, hastalandığı bir ülkenin sendikaları örgütlü oldukları işyerleri dışında (Örgütlü işyerlerindeki tutumları da tartışmalıdır) yaşananları görmezden geldikleri gibi bu konuda emekçiler aleyhine getirilen düzenlemelere karşı da hiçbir mücadele yürütmemektedir. Kısacası kongre organizasyonunda yer alan işçi konfederasyonlarının işçi sağlığı ve güvenliği konusunda şimdiye kadar izledikleri yetersiz ve tutarsız tavrı burada da sürdüreceklerine kuşku yoktur.
Emekçilerin iş cinayetlerine kurban gitmelerinin önlenmesi konusunda hiçbir umut vermeyen 19. Dünya İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’nin adı, amacı, düzenleyicileri ve katılımcıları kendi içerisinde son derece tutarlıdır. Ancak bunun bir istisnası vardır ki o da Türkiye’de emek mücadelesinin iki önemli örgütü TMMOB ve TTB’nin Kongre organizasyon komitesi içerisinde yer almış olmasıdır. Umarız bu iki örgütün her yönüyle emekçilerin çıkarları için tartışmalı olan bu kongreye katılmasının haklı gerekçeleri vardır ve bu gerekçeleri en kısa zamanda kamuoyu ile paylaşırlar(!)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Popüler Yayınlar
- Üniversite’de Neden ve Nasıl Örgütlenmeli?
- Patron, devlet, ‘sendika’ ve Özak direnişi…
- ÖMK sadece öğretmenlerin meselesi mi?
- Sefalet ücretinin sorumlusu kim?
- Emeklilik sisteminin yeniden yapılanması ve ‘aktüeryal denge’ masalı!
- KAPİTALİST ÜRETİM SİSTEMİNDE EMEĞİN VAROLMA MÜCADELESİNİN VAZGEÇİLEMEZ ARACI: GREV
- Algı operasyonunun yeni hedefi: Emeklilik sistemi
- TARİHSEL SÜREÇTE BİR PARANTEZ: “SOSYAL GÜVENLİK HAKKI”
- Kürt’e halay yasağının hedefi sadece Kürtler mi?
- ‘Aktüeryal denge’ masalı -2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder