2 Eylül 2011 Cuma

Barış mücadele ister!..

ÖZGÜRCE
02/09/2011

Başbakan 61. Hükümet Programının sunumunda diyor ki : “Savunma sanayiinde bu güne kadar önemli bir aşama kaydettik. Sektörün ihracatını 1 milyar dolara, cirosunu 2,3 milyar dolara ulaştırdık. TSK’nın silah ve teçhizat ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranını yüzde 50’ye çıkardık. Savunma sanayiinde yürüttüğümüz projelerle 2023’te kendi milli tüfeğini, topunu, tankını, helikopterini, uçağını, insansız hava araçlarını, uydularını tasarlayan, üreten ve ihraç eden bir Türkiye hedeflemekteyiz.


12 Haziran öncesinde dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise Ankara Kazan’a yaptığı ziyarette şunları söylüyor: “Ankara özellikle savunma sanayi alanında da marka olacak.” “…savunma sanayisinin getirisi yüksek.” “…savunma sanayine yapılacak 8 milyar dolarlık yatırımın 6 milyar doları Kazan’a yapılacak. Kazan Türkiye’nin savunma üssü olacak.”

Başbakan’ın ve Cemil Çiçek’in söylemlerinden de anlaşılacağı üzere AKP Hükümetinin “savunma” yani “silah” yani “savaş” sanayine yönelik hevesi TOBB’un 2011 yılı Ağustos ayında yayınladığı Türkiye Savunma Sanayi Sektör Raporu 2010’da da açıkça görülmektedir. Rapora göre Türk savunma sanayi üretimi 2010 yılı verilerine göre 2000 yılına nazaran yüzde 100 seviyesinde bir artışla 3 milyar Dolar’a çıkmıştır. Ekonomik krize rağmen Türkiye’nin savunma harcamaları 2008 yılı sonrasında yüzde 6.6’lık artış göstermiştir. Kriz nedeniyle ücretlerin baskılandığı ve sosyal harcamalarda kısıtlamaya gidildiği bu dönemde Türk savunma sanayi ARGE’ye önemli miktarlarda bütçe ayırmış ve 2008 yılında toplam 500 milyon Dolar olan ARGE harcaması 2010 yılı itibarıyla 650 milyon Dolar’ı aşmıştır.

Evet Cemil Çiçek’in de belirttiği gibi kapitalizmin krizde olduğu, sermayenin kâr oranlarının düştüğü her dönem gibi 2008 krizi sonrası ve muhtemel yeni bir krizin arifesinde “savunma sanayinin getirisi yüksektir”. Bu nedenle sermaye bu kârlı ama aynı zamanda da “kanlı” olan bu alana yatırımlarını giderek arttırmaktadır(!)

Türkiye’deki bu gelişmeler, elbette ki dünyadaki gelişmelerden kopuk değildir. Dünyada da ulus devletlerin teşvikiyle daha da kârlı hale gelen savaş sanayi sermayenin ağzının sulanmasına neden olmaktadır. Ancak savaş sanayine yapılan yatırımın kâra dönüşmesi ve kapitalizmin krizini aşabilmesinde kaçınılmaz olan, üretilen silahların tüketilmesidir. Bunun için de halkların birbirine düşmanlaştırılması ve anaların çocuklarını savaşa yani ölüme göndermeye razı edilmesi gerekir(!)

Birbirine düşman edilmeye çalışılan halklar hangi ulus hangi etnik köken ve hangi dinden olursa olsun yoksul emekçilerden oluşur. Emekçiler önce ekmek elde edebilmek için silahların üretiminde işçi olarak çalışmaya mecbur bırakılır. Daha sonra milliyetçi, şoven propagandalarla birbirlerine düşman edilir ve en sonunda da savaş meydanlarında kendi ürettikleri silahlarla birbirlerinin kanını dökerler. Sermaye ve onun temsilcisi olanlar da emekçinin önce teri daha sonra da kanı üzerinden iğrenç sistemlerini devam ettirmenin keyfini sürerler(!)

Sözün özü: Tarihsel süreçte de bakıldığında savaş, kapitalizmin krizlerinden kurtulup kendini var edebilmesinin yegâne aracı olmuştur. Dolayısıyla kapitalist sistemde barışı beklemek anlamsızdır. Onurlu bir barış için önce barışın önünde engel olan güçle mücadele etmek gerekir(!)

Dünya Barış Günü kutlu olsun…



Hiç yorum yok: