ÖZGÜRCE
10/02/2012
DİSK, Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde her zaman beklentilerin yüksek olduğu bir örgüt olmuştur. DİSK’ten beklentilerin yüksek olması 1970’li yıllarda yürütmüş olduğu mücadeleden kaynaklanır. 1967 yılında kuruluşunun ardından DİSK’in mücadelesi, dönemin ekonomik ve siyasal koşullarının da etkisiyle sadece toplu sözleşme üzerinden yürüyen bir sendikacılık olmamıştır. 1970’lerde DİSK işyerlerinde grev silahını da sık sık kullanarak yürüttüğü mücadelenin yanısıra Türkiye demokrasi mücadelesinin de en önde gelen aktörü olmuştur. Bu bağlamda DİSK, siyaset üstü olma söylemiyle egemen sistemin savunuculuğunu yapan sendikal anlayışa inat işçi sınıfının siyasetinin sokaklarda, meydanlar savunuculuğunu yapmıştır.
12 Eylül darbesiyle kapatılan DİSK, 1992 yılında yeniden faaliyetlerine başladığında tüm dünyada sınıfsal dengeler önemli ölçüde değişmiştir. Herşeyden önce artık reel sosyalizmi temsil eden SSCB ve Doğu Bloku artık yoktur. Öte yandan küreselleşme süreciyle birlikte üretim işçi sınıfı hareketinin güçlü olduğu ülkelerden, sınıf hareketinin ya hiç olmadığı ya da zayıf olduğu çevre ülkelere kaymıştır. Çok sayıda işçinin tek çatı altında çalıştığı, standart istihdam biçimlerinin ve yüksek örgütlenmenin olduğu fordist üretim sisteminin yerini; küçük ve orta ölçekli işletmelerin ağırlıkta olduğu, kayıtdışında kuralsız çalışmanın yaygınlaştığı esnek üretim sistemleri almıştır. Devlet bir taraftan özelleştirmelerle üretimden çekilirken, diğer taraftan da uyguladığı neoliberal politikalarla sosyal devlet olmaktan çıkıp piyasa devletine dönüşmüş ve sendikaları, uyguladığı politikaların önündeki en büyük engel olarak görmeye başlamıştır. Üretim sistemi ve devletin rolündeki tüm bu dönüşüm, Türkiye’de DİSK’i de kapatan 12 Eylül darbesiyle birlikte uygulamaya konulmuştur.
1992 yılında DİSK yeniden açıldığında aradan geçen 12 yılda yaşanan dönüşüm süreci tüm dünyada ve Türkiye’de sendikal anlayışları da değiştirmiştir. 1980’li yıllarla birlikte üye sayılarındaki dramatik düşüş ve reel sosyalizmin dağılması sonrasında yaşanan ideolojik karamsarlık sendikaların gücünü ve etkisini zayıflatmıştır.Öte yandan başta ICFTU olmak üzere uluslararası örgütlerin de telkini ile artık kapitalist dünyada sendikalar sınıf mücadelesinin aracı olmak yerine uzlaşmacı bir anlayış içerisinde ulusal sermayelerinin küresel rekabetteki savunucuları haline dönüşmüşlerdir. Türkiye’de de sendikalar hem dünyada sendikaların değişiminden etkilenmiş hem de 12 Eylül darbe rejiminin anti demokratik yasalarının baskısıyla ve yönlendirmeleriyle karşı karşıya kalmıştır.
DİSK, yeniden açıldığında 1980 öncesi DİSK’in “sınıf ve kitle sendikacılığı” anlayışını tamamen terk ederek dönemin koşullarına hızla uyum sağlamıştır. Diğer bir söyleyişle “yeni” DİSK, ICFTU ve ETUC’un çizdiği uzlaşmacı sendikacılık yolundan giderek sadece örgütlü olduğu işyerlerinde üyelerinin haklarını savunan toplu sözleşme sendikacılığı ya da ücret sendikacılığı olarak da tanımlayabileceğimiz bir anlayışı benimsemiştir.
14. Genel Kurul, DİSK’in yeniden açılışının 20. yılına denk gelmiştir. Geçen bu 20 yılda DİSK’in de benimsediği uzlaşmacı sendikacılık anlayışı sayesinde işçi sınıfı mücadelesi gerilemiş ve gerek çalışma standartları gerekse sosyal haklar hızla ortadan kaldırılmaya başlamıştır. Yani uzlaşmacı sendikacılık anlayışı gerek dünyada gerekse Türkiye’de emekçilerin daha fazla sömürülmesi ve yoksullaşmasından başka bir işe yaramamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da emekçilerin sendikalara güveni neredeyse sıfırlanmıştır. Maalesef DİSK de bundan payını almıştır.
DİSK’in işçi sınıfı hareketinde kendisinden beklenenleri yerine getirip yeniden işçi sınıfının güvenini sağlaması sadece DİSK için değil Türkiye’de emek ve demokrasi mücadelesi için de son derece gereklidir. Elbette genel kurullar yıllardır kabullenilmiş bir anlayışı sihirli değnek gibi bir anda değiştirebilecek bir etkiye sahip olamazlar. Ancak 14. Genel Kurul’da göreve gelecek yeni yönetimin DİSK’in geçen 20 yılda emekçi kesimler nezdinde kaybettiği itibarı ve güç erimesini görmesi ve örgütlü örgütsüz tüm emekçilerle yeniden buluşacak adımları atması gerekir. Bunun yolu ücret sendikacılığından hızla uzaklaşarak tüm emekçilerin haklarını savunan sınıf sendikacılığına geri dönmektir. Öte yandan küresel rekabet karşısında patronu gözeten uzlaşmacı anlayış yerine enternasyonel bir yaklaşımla işçi sınıfının ululuslararası dayanışması ve mücadelesinin sağlamanın gayreti içinde olunmalıdır.
DİSK’i yeniden emekçi kesimlerle buluşturacak ve yeniden işçi sınıfının güvenini kazandıracak bir kadronun yönetime gelmesi umuduyla Genel Kurul’a başarılar diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder