27/04/2012
Toplu pazarlık, emek gücünün sendikalar vasıtasıyla toplu biçimde sermayeye satılma sürecini ifade eder. Kapitalist üretim sisteminde sermaye, üretimde kullanmak üzere emekçilerin emek gücünü satın alır. Her satış işleminde olduğu gibi emek gücünün satılması da bir pazarlık sürecinin sonunda gerçekleşir. Emek gücünün alım-satımında sermaye emek gücüne en ucuz fiyata (ücrete) sahip olmak isterken; emekçi de emek gücünü en yüksek değerden satmayı amaçlar.
Sermaye için maliyet, emekçi için ise yaşamını sürdürmesi için gerekli gelirin belirleneceği bu pazarlıkta üretim araçlarına sahip olan sermaye, emek gücünü satmak dışında bir gelire sahip olmayan ve işsizlik (gelirsiz kalma) tehdidi altında bulunan emekçi karşısında daima avantajlı durumdadır. Sermayeye emekçi karşısında pazarlık avantajı sağlayan diğer bir etken de emekçilerin birbirleriyle rekabetidir. Emekçinin sahip olduğu niteliğe (vasfa) sahip diğer emekçilerin emek piyasasına katılımı oranında emekçiler arasındaki bu rekabet kızışır ve emek gücünün fiyatı daha da düşer. Kapitalist üretim sisteminde emeğin rekabetini arttırarak fiyatını düşürmek için emeğin niteliği (Teknoloji, üretim ve yönetim organizasyonunda değişiklik, emek arzının arttırılması gibi yollarla) sürekli olarak değersizleştirilmeye çalışılır. Emek gücünü satmaktan başka gelir kaynağı olmaması ve diğer emekçilerle giderek daha da artan rekabeti emekçinin bireysel olarak sermaye karşısındaki pazarlık gücünü tamamen ortadan kaldırır.
19. yüzyıl başlarında sanayileşen ülkelerde emekçilerin içine düştükleri sefaletin temel nedeni sermaye karşısında hiçbir pazarlık gücüne sahip olamamalarıdır. Emekçiler kendilerini sefalete sürükleyen koşulları ortadan kaldırmanın yolunu birbirleriyle rekabet yerine birlik ve dayanışma içinde örgütlenmekte bulmuşlardır. Emekçilerin sınıf bilincine ulaşmasıyla birlikte oluşturdukları dayanışma örgütleri sendikalardır. Sendikalar aracılığıyla sermayeye karşı yürütülen mücadelede amaç emekçileri yok sayan kapitalist sistemde emek gücünün değerini yükseltmek ve emekçilerin ekonomik ve siyasal haklarını elde etmektir. 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen işçi sınıfı mücadeleleri kapitalist sistem üzerinde büyük tehdit yaratmış ve emekçiler ekonomik ve siyasal alanda birçok hakkı elde etmeyi başarmıştır. Bu mücadeleler sonucunda elde edilen bir hak da emekçilerin sermayeyle sendikaları aracılığıyla toplu pazarlık yapmalarıdır.
Emekçilerin birbirleriyle rekabet etmek yerine sermaye ile hep birlikte masaya oturmaları anlamına gelen toplu pazarlıkta amaçlanan üretim sürecinde emekçinin de söz sahibi olmasını sağlamak ve tekil emeğin sermaye karşısında neredeyse sıfırlanmış olan pazarlık gücünü yükseltmektir. Ancak toplu pazarlık uygulaması tek başına emek gücünün gerçek değerinin elde edilmesi için yeterli değildir.
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki emek gücünün gerçek değerinin kapitalist sistem içinde elde edilebilmesi mümkün değildir. Zira kapitalizm, artı değerin yani emek gücünün sermaye tarafından el konulan kısmından oluşan birikim sayesinde varlığını sürdürmektedir. Emeğin gerçek değerinin emekçi tarafından elde edilebilmesi için antikapitalist (devrimci) bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Bu bağlamda toplu pazarlık sistemini kapitalizm içinde emek gücünün değerini en üst düzeye çıkartabilmenin bir aracı olarak görmek gerekir.
Toplu pazarlık yoluyla emek gücünün pazarlık değerini en üst düzeye çekebilmek için ise olmazsa olmaz üç temel koşul öne çıkartılabilir:
1. Emekçiler adına toplu pazarlık yetkisine sahip olan sendika ya da sendikaların sermaye ve devletten bağımsız olması,
2. Yetkili sendika ya da sendikaların emekçilerin taleplerini yerine getirmesini sağlayacak demokratik (bürokrasiden uzak) bir işleyişe sahip olması,
3. Toplu pazarlıkta sermaye karşısında bir yaptırım gücü olarak kullanılabilecek, sınırlandırılmamış grev hakkının varlığı.
Bu üç temel koşuldan birinin dahi eksik olması toplu pazarlık sistemini işlevsizleştirir ve amacına ulaşmasını engeller.
Türkiye’de mevcut yasal mevzuat ve yapısal olarak sendikaların içinde bulunduğu durum hemen tüm iş kollarında toplu pazarlık sisteminin gerçek amacına ulaşmasını olanaksız hale getirmektedir. 12 Eylül kalıntısı yasaları değiştirmek iddiasında olan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı (Sendikaları devlete daha de bağımlı hale getirerek ve grev yasaklarını sürdürerek) mevzuattaki durumu değiştirmemektedir. Kaldı ki toplu pazarlığı amacından uzaklaştıran sendikal yapılar da varlığını tüm ağırlığıyla hissettirmeye devam etmektedir.
Kamu emekçilerinin sendikal haklarını düzenleyen 4688 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle grev hakkı içirmeyen “sözde” toplu iş sözleşmesi hakkı tanınmıştır. Getirilen yeni düzenlemelerde AKP hükümetinin tamamen yandaşı olan Memur Bir Sen ahlaki ve hukuki koşullara uymayan bir biçimde yetkili ilan edilmiştir. Böylece işçi statüsünde tanımlanan emekçiler gibi kamu emekçileri de toplu pazarlık sistemi amacına ulaşmaktan çok uzakta kalmıştır.
Sözün özü: Türkiye’de emekçilerin sermaye karşısında pazarlık gücünü yükseltebileceği bir toplu pazarlık sisteminden söz edebilmek olanaksızdır. Emekçilerin emeğine sahip çıkabilmesi için gerekli koşulların sağlanabilmesi, önce kendi mücadele araçları olan sendikalardan sonra da sermayeden ve sistemden kaynaklanan sorunların çözümü için yürüteceği mücadeleye bağlıdır(!)