10 Mayıs 2013 Cuma

Artan grev eğilimleri


ÖZGÜRCE
10/05/2013
İşçi sınıfının, sermayenin ve onun düzeninin sömürüsüne zulmüne karşı en etkili silahı grevdir. 1980’li yıllardan itibaren üretimin, emeğin örgütsüz ve savunmasız olduğu bölgelere kayması; işçi sınıfının örgütlü olduğu ülkelerde ise sendikaların mücadele yerine uzlaşmacılığı seçmesi grevleri neredeyse uygulanamaz hale getirmiştir. Dünyadaki gelişmeler ve 12 Eylül darbesinin baskıcı yasalarına rağmen Türkiye işçi sınıfı 1987-1995 yılları arasında grev hakkını kullanmakta ısrar etmiştir. Ancak 1996 yılından itibaren sendikal örgütlülüğün yoğun olduğu ve grev uygulamalarının sıkça gerçekleştiği kamu işletmelerinde özelleştirmeyle birlikte uygulanan esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri hem örgütlülüğü hem de grevleri zayıflatmıştır.
2003 yılında çıkartılan 4857 sayılı İş Kanunu’nun kural haline getirdiği esneklik uygulamalarıyla yaygınlaşan güvencesiz çalışma nedeniyle sendikalaşma oranları ve grev uygulamaları daha da düşmüştür. 1996 yılından sonra sadece 2007 yılında (Telekom grevi sayesinde) grev uygulamaları yükselmiştir. 2008 krizinde daha çok sendikasız işçiler, işten çıkartılma ve ücret başta olmak üzere hak gasplarına tepkilerini işyeri işgali gibi yöntemlerle ortaya koymuş, sınırlı sayıda da olsa işyerinde üretim durdurulmuştur (Ancak bu eylemler yasal grev statüsünde kabul edilmediğinden istatistiklerde yer almamıştır).
2013 yılı baharına sendikaların aldığı grev kararlarıyla girilmiştir. Bir taraftan bir yıldır toplu sözleşmesi bağıtlanmayan ve geçen yıl grev hakkı bir süre yasaklanan havacılık sektöründe diğer taraftan MESS ile yapılan grup toplusözleşmelerinde uyuşmazlığa gidilen metal sektöründe grev kararları alınmıştır. Öte yandan Diyarbakır’da 2 bin tuğla işçisi sigorta ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle sendikaları olmadığı halde fiilen greve çıkmıştır.
Bir kamu işletmesi olan THY’de alınan grev kararının uygulanmaması için hükümet üyeleri seferber olmuş, sendikal haklar ve grev hakkını görmezden gelerek grevin ülkenin itibarına vereceği zarardan dem vurmuşlardır. THY yönetimi de greve katılımı engellemek için çalışanlara tehdit mesajları göndermeye başlamıştır. Grevi kırmaya yönelik benzer yöntemler ÇAYKUR’da gerçekleştirilmek istenen grevde de uygulanmış ve grev kırılmıştır. THY’de de benzer bir sonucun ortaya çıkma olasılığı mevcuttur. Ancak havacılık sektöründe grev eğiliminin tüm dünyada yüksek olması ve THY’de işten çıkartılan bir grup işçi için bir yıldır sürekli hale gelmiş olan eylemler, ÇAYKUR’da oynanan oyunun THY’de tutmayabileceği umudunu yaratmaktadır.
Metal sektöründe alınan grev kararlarının boşa düşürülmesi için de gerek hükümet gerekse işverenlerin elinden geleni yapacağına kuşku yoktur. Ancak hükümet ve işverenlerden ziyade grevin önünde en önemli engel, MESS ile ortak şirketlere sahip olan Türk Metal Sendikasıdır. Bu sektörde en yüksek üye sayısına sahip olan bu sendikanın grev kararının arkasında sağlam durmaması halinde Birleşik Metal-İş ve Çelik-İş sendikalarının da grevde başarı şansı yüksek olmayacaktır.  
Önümüzdeki grev kararlarının uygulanması ve başarıya ulaşması sadece greve gidilen işyerlerindeki işçilerin değil, örgütlenme ve grev hakkını hayal olarak bile aklına getiremeyen milyonlarca emekçi için de yaşamsal öneme sahiptir. Zira sermaye ve onun temsilcisi AKP, işçi sınıfını ve onun örgütlü mücadelesini, Türkiye’yi Çinleştirme projesinin önünde engel olarak görmektedir. Bu engeli ortadan kaldırmak için de bir taraftan kendi sendika(cı)larını yaratmakta diğer taraftan da hak, hukuk tanımaz biçimde emekçiler üzerine baskı uygulamaktadır.
İşçi sınıfının en doğal ve en meşru hakkı olan grevi engellemek için sermaye ve onun temsilcileri güçlerini sınıf çıkarları doğrultusunda birleştirmişlerdir. Bunun aşılabilmesinin tek yolu işyeri, iş kolu ve ulusal sınırlar tanınmadan emekçilerin sınıf bilinci içerisinde güç birliği yapmasıdır.

Hiç yorum yok: