2 Mayıs 2013 Perşembe

Mevzubahis olan sermayenin çıkarıysa insanlık teferruattır.!


ÖZGÜRCE
3/5/2013
Devlet temsilcilerinin “mevzubahis olan sermayenin çıkarlarıysa insanlık teferruattır” anlayışı bu 1 Mayıs’ta İstanbul’da en açık biçimiyle yaşandı. Emekçiler 1 Mayıs’ı kutlamak için Taksim Meydanı’na girmesinler diye AKP Hükümeti, İstanbul’da darbe dönemlerini anımsatan bir baskı ortamı yarattı. İstanbul’un neredeyse tümünde ulaşım hakkı engellendi, toplanma ve gösteri hakkını kullanmak isteyenlere öldüresiye şiddet uygulandı. Bunun sonucu olarak da onlarca emekçi gazdan etkilenerek ya da vücutlarına aldıkları darbeler sonucunda yaralandı. İstanbul Valisi, 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen emekçilerle birlikte polis şiddetinden yaralananları da “marjinal” ilan etti.
Bu yazı kaleme alındığı sırada hayati tehlikesi devam eden ve Vali tarafından marjinal ilan edilen üç yaralı (hastanelerde tedavi gören yaralıların çok daha fazla olduğu söyleniyor) vardı. Bunlardan 17 yaşındaki Dilan, düzenin eşitsizliği içerisine doğmuş, Hey Tekstil’den hakları ödenmeyerek işten çıkartılan anne babasının yaşamında sömürünün yakın tanığı ve mağduru olmuştu. Dilan, bir ay sonra eşitsiz eğitim sisteminin içinde YGS sınavına girerek eşitlik arayacak milyonlarca lise öğrencisinden biriydi. 28 yaşındaki Serdal Gül, metal sektöründe çalışan mavi yakalı bir işçiydi. Serdal, “yasal bir partinin” Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin üyesiydi. 27 yaşındaki Meral Dönmez ise beyaz yakalı bir emekçiydi. Meral öğretmendi ama mesleğini güvenceli bir biçimde yerine getirmesi engellenen yüz binlerce öğretmen gibi onun da ataması yapılmamıştı. Kısacası 1 Mayıs’ta devletin şiddeti sonucu yaşam mücadelesi veren bu üç kişinin sadece İstanbul’da 1 Mayıs kutlamak isteyenler değil, iş ve gelecek güvencesi olmayan milyonlarca emekçiden hiçbir farkı yoktu. O halde 1 Mayıs’a katılanları ve şiddetten dolayı yaşam mücadelesi verenleri alelacele marjinal ilan etme gayreti bilgi eksikliğinden mi kaynaklanıyordu?
Ben hiç öyle olduğunu düşünmüyorum. 1 Mayıs’a katılanları ve yaralıları marjinalleştirme gayreti belki bir ölçüde sorumluların, yarattıkları şiddeti, toplum nezdinde meşrulaştırma çabası olarak yorumlanabilir. Ancak ben emekçileri marjinalleştirme gayretinin daha çok devlet aklının ve siyasi iktidarın emekçilere bakışının bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Çünkü marjinal gösterilmek istenen Dilanlar, Serdallar, Meraller daha iyi bir yaşam ve daha güvenceli bir gelecek talebini haykırmak için 1 Mayıs’ı en geniş alanlarda, en kitlesel biçimde kutlamak istemişlerdir. Bu talepler son derece meşrudur ve aslında toplumun çok büyük bir kesiminin de talebidir. Ancak emekçilerin, ezilenlerin taleplerinin meydanlarda, yüksek sesle dillendirilmesi her zaman olduğu gibi sermayenin temsilcisi devleti ve siyasi iktidarı korkutmuştur. Bu nedenle bir araya gelerek sesini yükseltmek isteyenler, her türlü insanlık dışı yöntem kullanılarak engellenmeye çalışılmıştır.
1 Mayıs’ta gerçekleştirilen baskı ve şiddetin muhatabı sadece sesini yükseltmek için sokağa çıkanlar değildir. İstanbul Valisinin evlerinde oturdukları için teşekkür ettiği milyonlarca emekçi de bu baskı ve şiddetin muhatabı, mağdurudur. Zira 1 Mayıs’ta evinde oturan ya da pikniğe giden emekçiler ertesi gün işyerlerine gittiklerinde baskı ve şiddetle dile getirilmesi engellenen insanlık dışı koşullarda çalışmaya devam edeceklerdir. Milyonlarca emekçinin, baskı ve şiddetten korkarak haklarını aramaktan vazgeçmesi büyük ölçüde sınıf bilincinin olmayışı ve örgütsüzlüğün sonucudur. Bu konuda baskı ve şiddete boyun eğen emekçiler ve ezilenler suçlanmadan önce sendikaların ve emekten yana olduğunu iddia eden siyasal örgütlerinin kendilerini gözden geçirmeleri gerekir(!)   
1 Mayıs’ta şiddetin doğrudan mağduru olan Dilan, Serdal, Meral ve diğer yaralıların bir an önce sağlıklarına kavuşup, mücadeleyi kaldıkları yerden sürdürmelerini dilerim.

Hiç yorum yok: