13 Haziran 2013 Perşembe

Direniş kime karşı?




ÖZGÜRCE
14/06/2013

Gezi Parkı’nda, barikatların ardından yükselen talepler üç beş ağacın kurtarılmasına indirgenmeye çalışılsa da bunların karşılanması ne Gezi’nin park olarak kalması ve hatta ne de Başbakanın ya da hükümetin istifasıyla karşılanacak gibi değildir.

Örneğin eylemci genç bir kadın televizyon programında diyor ki: “Ben ağaçların kesilmesini istemiyorum, ben parkların AVM olmasını, gökdelenleri, plazaları istemiyorum, direnişe de bu nedenle katılıyorum.”

Bu genç eylemcinin taleplerini, Gezi Parkındaki diğer direnişçiler gibi, direnişe katılmayan ve hatta AKP’ye oy vermiş birçok kişi de reddedemez. Ancak bunun geniş toplum kesimlerince benimsenen “insani” bir talep olması kolayca karşılanabileceği anlamına gelmez, zira bu talebin gerçekleşmesinin önünde koca bir sistem vardır. Kapitalist sistem içinde bulunduğumuz döneminde varlığını sürdürebileceği birikimi sağlamak için parkları, ormanları, dereleri yok edip AVM’ler, plazalar, HES’ler, nükleer santraller kurumak zorundadır.

Gezi direnişine katılanların pek çoğunun direnişe katılma gerekçeleri ve talepleri kapitalizmin yarattığı çevre tahribatıyla da sınırlı değildir. GENAR araştırma şirketinin, Gezi Parkı direnişçileri ile yaptığı ankete göre: Başbakan’ın çapulcu dediği direnişçilerin yarıdan fazlası ücretli çalışanlar, yaklaşık yüzde 25’i öğrenciler, yüzde 20 kadarı da düzenli geliri olmayan işsizler ve ev kadınları ile emeklilerdir. Yani toplumun genelinde olduğu gibi direnişçilerin de çok büyük kısmı emekçi sınıfa mensuptur. Bu büyük toplum kesimi, 1980’den bu yana geçerli olan darbe rejimi içinde susturulmuş, sindirilmiş ve kapitalizmin en vahşi koşullarına razı edilmeye çalışılmıştır.
Türkiye’nin geneline yayılan Gezi direnişlerinin, doğanın tahrip edilerek yaşam alanlarının sermayenin istekleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesine itirazın yanı sıra, 1980’den bu yana süregelen baskılanmaya karşı da bir isyan olduğunu görmek gerekir. Bu isyan, insanca ve özgürce yaşama ve çalışma koşullarının sağlanması taleplerini içermektedir. Dolayısıyla kapitalizmin doğa sömürüsüne karşı isyanla, emek sömürüsüne karşı isyan Gezi direnişinde birleşmiştir.

Doğa ve emek sömürüsüne karşı mücadelenin birleştiği Gezi direnişi, son 30 yılda demokrasi mücadelesinin önündeki en büyük engelin Kürt sorunun çözümü ve barış sürecinin toplumsallaştırılmasına da vesile olmuştur. Toplumu kapitalizmin vahşetine razı etmenin bir aracı olarak halkları birbirine düşürme politikasının sonucu olan Kürt sorununun çözümü ve halklar arasında barışın sağlanması doğa ve emek sömürüsüne karşı mücadelenin önünü açması bakımından son derece önemlidir. Gezi direnişine gerek Kürt illerinden gelen destek gerekse Kürt emekçilerin ve siyasetçilerin doğrudan bu direnişin içinde yer alması 30 yılda oluşturulan birçok tabuyu yıkmıştır. Kürtler ve Türkler birbirlerinin kimliğine saygı duyarak bir arada mücadele yürütmüş ve günlerce bir parkın içinde bir arada barış içinde yaşamışlardır.

Sözün özü: Üç beş ağacı korumak düşüncesiyle başlayan Gezi Parkı direnişi Türkiye’de kapitalizmin doğa ve emek üzerinden yarattığı vahşi sömürüye ve bu sömürünün aracı olarak kullanılan halkları düşmanlaştırma politikasına karşı isyana dönüşmüştür. 10 yıldır bu düzeninin uygulayıcısı olan Erdoğan’ın ya da AKP’nin iktidardan uzaklaşması tek başına Gezi Parkından yükselen taleplerin çözümünü sağlamış olmayacaktır. Özlemi duyulan yaşamın kurulabilmesi için Gezi direnişinin açtığı yoldan giderek kapitalizme karşı mücadeleyi sürekli hale getirecek bir yapının oluşturulması gerekir.

Hiç yorum yok: