“Silahların gürültüsü, kanunun sesini boğar.” 16. yüzyılda yaşamış Fransız denemeci Montaigne‘nin ünlü sözlerinden biridir. Yüzyıllar önce söylenmiş bu sözün doğruluğunu yaşadığımız topraklarda geçtiğimiz 40 yıl boyunca, defalarca deneyimledik. Ve yine defalarca gördük ki, muktedirler ne zaman savaş tamtamları çalmaya başlasa bu ülkede ne hakkın hükmü kalıyor ne de hukukun.
Önce 12 Eylül darbecileri başlattı, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri körüklenen Kürt düşmanlığı üzerinden çatışma ortamı yaratarak, kendi zalimliklerini ve yanı sıra neoliberal sömürü düzeninin dayattığı haksızlıkların, hukuksuzlukların üzerini örtmeyi. Ardından 1989 Bahar Eylemleriyle başlayarak darbe artığı ANAP’ın iktidardan düşürülmesine uzanan demokratikleşme çabalarını boğmak ve ekonomik krizin yarattığı sosyal çöküntüyü örtbas etmek için 1990’ların başlarında suikastlerle, katliamlarla, operasyonlarla yeniden bir çatışma süreci başlatıldı. Gözünü düşmanlık bürüyenlerin yarattığı gürültüde hak, hukuk arayanların sesi yine kesildi…
7 Haziran seçimlerinde halkın desteğini kaybedenler, iktidarlarını korumak amacıyla zaten ayakları altında çiğnedikleri hukukun sesini tamamen kesmek için Montaigne’nin sözünü yine haklı çıkardılar. Çözüm sürecini rafa kaldırıp, halklar arasında serpiştirilmiş düşmanlığın küllerini yeniden alevlendirip, hukuku ve en temel insan haklarını bombaların gürültüsü arasında boğup yerin yedi kat dibine gömdüler. Amaçlarına ulaşıp iktidarlarını sürdürdüler böylece.
İktidar haksızlık, hukuksuzluk üzerine inşa edilmişse bir kez artık iflah olmuyor; sürgit devam eden haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çıkan sesleri kesmek için silahların gürültüsüne ihtiyaç duyuyor her daim.
Silahların gürültüsüyle sesi kesilen, boğulan hukuk olmuyor sadece; hukukla birlikte ezilenlerin, sömürülenlerin, yoksulların da sesi kesiliyor. Zaten muktedir de yolsuzluğun, sömürünün, talanın en çok olduğu zamanlarda hakkın, hukukun sesini kesmeye ihtiyaç duyuyor. Ki aç midelerden gurultu sesleri de en çok bu zamanlarda geliyor.
Türkiye’de bugün yaşanan krizin benzerleri geçmişte de yaşandı pek çok kez ancak bugün yaşanan krizin yarattığı toplumsal sorunların Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri yoktur. Zira bu kriz sadece yoksulluğu, işsizliği derinleştirmemiş, halkın çok geniş kesimlerini bugüne dek olmadığı boyutta bir “açlık”la da karşı karşı karşıya bırakmıştır. Bu nedenle “mide gurultusu” mecaz anlam taşımanın ötesinde ciddi bir gerçekliği ifade etmektedir.
Peki hukukun sesini boğan silahların gürültüsü, “midelerin gurultusu”nu yani “açlığın sesi”ni de bastırabilir mi?
Türkiye, tarihinin en büyük toplumsal krizini yaşadığı, siyasi iktidarın krizi aşmaya dair herhangi bir irade göster(e)mediği gibi krize neden olan uygulamaları inatla sürdürdüğü; bu nedenle toplumsal desteğini büyük ölçüde kaybettiği bir dönemde Kuzey Irak’ta “Pençe-Kilit” adlı yeni bir askeri operasyon başlattı. Pek çok kez olduğu gibi bu operasyonun da amacı iktidarın bekâsıdır. Ekonomik koşulların çok sert olduğu bugünlerde, başlatılan operasyon öncekiler gibi birçok şeyle birlikte mide gurultusunu da bastırarak amacına ulaşacak, ve AKP/saray iktidarını tahkim ederek, bekâsını koruyabilecek midir?
Yukarıda da ifade edilmeye çalışıldığı gibi daha öncekilerden farklı olarak bu kez “midelerden çıkan ses bir hayli yüksektir” ve iktidarın bekâsını koruyabilmesi için “Pençe-Kilit operasyonu”nun halkın “mide gurultusu”nu bastıracak ölçüde büyük bir gürültü çıkarması gerekir. Ama silahların gürültüsü arttıkça, savaş bütçesi yükseldikçe yoksul halkın ekmeği daha da küçülecek, midelerin gurultusu daha da artacaktır. Silahların sesinin midelerin gurultusunu bastırıp bastıramayacağını ise halkların kendi üzerlerinde oynanan oyunu görerek, bu kez oyuna gelmeme iradesini gösterip göstermeyeceği belirleyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder