Örneğin Kanada, pandemiden önce sağlıkta istihdam sorununun farkına vararak 2017’den itibaren sağlık sektöründe çalışmak üzere göçmenlere kapılarını açmış; 2017-2022 yılları arasında 22 bine yakın sağlık çalışanı Kanada’ya göçmen olarak kabul edilmiş. Ancak Kanada hükümeti, yurttaşlarının nitelikli sağlık hizmetine ulaşımını sağlamak için bunu yeterli görmeyerek geçtiğimiz günlerde 2 bin sağlık çalışanına daha göçmen vizesi vermek için kontenjan açma yoluna gitti.
Almanya’da durum daha da çarpıcı: Almanya, sağlık alanında işgücü açığının 200 bini bulduğunu ve bu açığı kapamak için göçmen olarak Almanya’ya gelecek sağlık emekçilerini teşvik edeceğini açıkladı. Buna göre bazı sağlık kurumları işe yeni başlayanlara 8 bin euroya varan ikramiye, uçak biletleri, yeni bilgisayar ve otomobil vermeyi vaat ederek Almanya’da çalışmayı diğer ülkelerdeki sağlık emekçileri için cazip hale getirmeye çalışıyor.
Almanya, Kanada ve sağlık işgücü eksiğini tamamlamak için kapılarını açan benzer ülkelerde çalışmak için en büyük talep Latin Amerika ülkelerinin yanı sıra Türkiye’den geliyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin açıkladığı verilere göre yurtdışında çalışmak için “iyi hal belgesi”ne başvuran hekim sayısı, 2012’de 20 iken 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL ilan edilen 2016’da 103’e, pandeminin ilk yılı olan 2021’de 553’e, 2022’de 1171’e ve 2023 yılının sadece ilk altı ayında 1361’e yükselmiş. Hekimler dışındaki sağlık emekçileri içinde yurtdışına giden ya da gitmek için girişimde bulunanların sayısı hakkında ulaşabildiğimiz bir veri yok ama her kademeden çok sayıda sağlıkçının yurtdışına gitme çabası içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Bir tarafta yurttaşlarına yeterli sağlık hizmeti sunamadığını düşünerek dışarıdan sağlık emekçisi ithal etmeye çalışan ülkeler; diğer taraftan çalışmak için doğduğu, eğitim gördüğü ülkeleri terk ederek “başka ülkelerde çalışmaya can atan” sağlık emekçilerinin ülkeleri… İlk bakışta bu iki grup ülke için şu düşünülebilir: Kimi ülkeler öngörülü davranamamış ve yurttaşlarının sağlık ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmış; kimi ülkeler ise kendi yurttaşlarının ihtiyacından fazla sağlıkçı yetiştirmiş ve diğer ülkelere ihraç eder olmuş…
Birkaç rakam vererek gerçeğin nasıl olduğuna bakalım:
Sağlık çalışanı açığı olduğunu söyleyen ve dışarıdan göçü teşvik eden Almanya’da bin kişiye düşen hekim sayısı 4.5, hemşire sayısı 12, toplam sağlık eğitimi alanların sayısı 75.3. Almanya’da kişi başına düşen sağlık harcaması 8 bin 11 ABD doları. Kanada’da bin kişiye düşen hekim sayısı 2.5, hemşire sayısı 10.3, toplam sağlık eğitimi alan sayısı ise 61.6. Kişi başına sağlık harcaması ise 6 bin 319 ABD doları (OECD, 2021/2022 verileri).
Yetiştirdiği sağlık emekçilerinin diğer ülkelere göçmen olarak gitmek için çabalayan Türkiye’nin ise durumu şöyle: Bin kişiye düşen hekim sayısı 2.2, hemşire sayısı 2.8, toplam sağlık eğitimi almış olanların sayısı ise bin kişide sadece 30. Kişi başına sağlık harcaması ise sadece 1.827 ABD doları. Yani Türkiye’de yurttaşların sağlığa erişimi, yana yakıla sağlıkçı göçmen arayan ülkelerden çok daha kötü durumda. Ama Türkiye’yi yönetenler -bırakın yurttaşlarının sağlık hizmeti alamamasından rahatsız olmayı- onlara “Giderseniz gidin!” diyecek kadar halkına, halkın sağlık gibi en temel gereksinimlerine bile yabancılaşmış!
Sağlıkta emek göçünün özetle gösterdiği şu: Sağlık emekçileri, AKP’nin 21 yıldır uyguladığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın bedelini yurtlarından göç ederek ödüyor. Bu ülkenin yoksullaştırılmış yurttaşları olarak bizler ise sağlıkçılar zengin ülkelere göçerken sağlık hakkımızdan her geçen gün daha da uzaklaşıyor; halkı yok sayan sağlık politikalarının bedelini, sağlığımızı hatta yaşamımızı kaybederek ödüyoruz!
Bu durumda bir daha düşünmek gerekiyor: Göçen sağlıkçılar mı sağlığımız mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder