1 Ocak 2010 Cuma

AKP, Darbeden Değil Emekçiden Korksun!..

01/01/2010

ÖZGÜRCE

Suikast ve darbe iddiaları memleketin üzerini karabulutlar gibi sarmış durumda. Asker mi hükümete karşı bir harekat içinde, yoksa hükümet mi askere karşı bir operasyon düzenliyor? Sorunun cevabı derinlerde olsa gerek; ortada, kafa karışıklığı yaratan bilgiler ve kaostan başka bir şey yok …

Yorumlar farklı. Bir kesim, ‘Her devletin gizlisi saklısı olur’ diyerek; şimdi dış güçlerin de teşvikiyle devletin tüm sırlarının açığa çıkartıldığını ve böylece devletin en güçlü kurumunun zayıflatılarak, mevcut devlet yapısının uluslararası güçlerin de istediği biçimde yeniden yapılandırılmaya çalışıldığını söylüyor.

Bir başka görüş ise devlet içindeki derinliklerin çökertildiğini ve Türkiye’nin gerçek anlamda demokrasiye kavuştuğunu söylüyor… Bu görüştekilere göre 12 Eylül darbesini meşru hale getiren kan gölünü yaratan, ülkenin doğusunda batısında yüzlerce faili meçhul cinayet işleyerek terör ortamını besleyen ve şimdi de AKP’ye karşı darbe ortamı hazırlayan bir odak çökertiliyor.

Birinci görüşe karşı söylenmesi gereken: Ulus devletin bekası için gerekli olan sırlar, bir suikast söylencesi üzerine böyle açık edilebiliyorsa, ya sırların sırlığını ya da o devletin devletliğini sorgulamak gerekir. Eğer devleti sorgulamak gerekiyorsa, o zaman işe, bu sırları saklamakla görevli devlet kurumu olan askerden başlamalı. Yok, eğer sırları sorgulamak gerekiyorsa; o zaman da ikinci görüşe, yani derinliğine devlet sorgulamasına ihtiyaç var demektir.

Eğer Türkiye gibi darbeleri gelenekleştirmiş bir ülkede yaşıyorsak, derinlemesine devletten anlaşılacak olan, doğaldır ki siyasi iktidara ve hukuk düzenine rağmen ve bazen ona karşı sürekli bir tehdidin gündemde var olmasıdır. Ancak şu nokta gözden kaçırılmamalıdır ki, bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan darbeler, sadece askerin siyasal ve hukuksal düzeni değiştirme isteğinden kaynaklanmamıştır.

Türkiye’de, işçi sınıfının haklarında olumlu düzenlemelere vesile olan 1960 darbesi de dahil olmak üzere, bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan tüm darbelerin sınıfsal arka planı mevcuttur. Ve çok açık bir biçimde söylemek mümkündür ki, tüm darbeler, ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarı doğrultusunda, kapitalizmin dönemsel koşullarına uyumlu biçimde gerçekleştirilmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesinin işçi sınıfı lehine gerçekleşmiş gibi gözükmesinin nedeni, kapitalizmin sosyal devleti içeren dönemsel koşullarından kaynaklanmaktadır. Yoksa 27 Mayıs’ın sermaye sınıfına karşı olduğu söylenemez. Zira, Türkiye’de özel sermayenin en önemli atılımları 27 Mayıs’ın getirdiği koşullar içinde gerçekleşmiştir. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, kapitalizmin sosyal yönünden uzaklaşıp, kazanılmış hakların geri alındığı bir dönemde gerçekleşmiştir ve dolayısıyla bu darbelerin sermaye sınıfı adına doğrudan doğruya işçi sınıfına karşı gerçekleştirildiği, çok açık biçimde görülebilmektedir.

Hâlâ hazırda, Türkiye’de bundan önce darbelere gerekçe oluşturan kapitalizmin dönemsel koşullarını ve sermayenin çıkarlarını sorgusuz sualsiz yerine getiren bir siyasi iktidar mevcuttur. Ayrıca iktidarı bu süreçte zorlayacak bir muhalefet ya da güçlü bir toplumsal mücadele de yoktur. Dolayısıyla askerin kışlasından çıkıp mevcut iktidara ve parlamenter yapıya müdahale etmesi beklenemez. Aksine, askerin siyasal düzenin devamına katkı sağlamasını beklemek çok daha anlamlı olur. Belki asker içinde kendi başına hareket eden birtakım münferit unsurlar olabilir ama mevcut koşullarda bunların da başarı şansları olamaz.

AKP’nin darbeden önce karşı karşıya olduğu esas tehdit, toplumsal desteği yitirmiş olmasıdır. Bugün sermaye dışında hemen tüm toplum kesimleri, AKP’nin işsizleştiren, yoksullaştıran politikalarından bıkmıştır. Bu yıpranmışlıkla AKP’nin iktidarını normal koşullar içerisinde sürdürebilmesi mümkün değildir. Bir süre daha böyle devam ederse, sadece AKP değil tüm sistem ideolojik olarak sorgulanmaya başlayacak ve 1980’den beri sessiz kalan toplumsal muhalefet, yeniden ayağa kalkacaktır. Bunun engellenebilmesi için ya AKP yerine bir alternatif bulunması, ya da AKP’nin bir baskı rejimi içinde yoluna devam etmesi gerekecektir.

Türkiye’de kapitalizmin gereklerine uyumlu, sermayenin çıkarlarını canla başla savunurken toplumdan da oy alabilecek bir alternatif henüz bulunmamaktadır. Eğer bu alternatif kısa bir süre içinde yaratılamazsa, gerekli olan ortamı sağlamak üzere AKP’ye tehdit olarak gösterilen asker, AKP’nin önemli destek kaynağı haline gelebilir.

2010’da ekmek ve demokrasi mücadelesinin yükselmesi umuduyla, tüm okurların yeni yılını kutlarım.

Hiç yorum yok: