22 Ocak 2010 Cuma

Ağca’yı mı TEKEL Direnişini mi Savunacaksınız?

22/01/2010

ÖZGÜRCE
Ağca ile TEKEL direnişi arasında belki hemen bir bağlantı kurulamayabilir. Ama 31 yıl önce Ağca’nın eline silah verip İpekçi’nin katli emrini verenlerle bugün işçilerin direndiği TEKEL ve onun gibi nice işletmeyi soyup soğana çevirip işçileri aç açık bırakanlar arasında önemli bağlantılar vardır.

Dilerseniz meseleyi baştan alalım: Abdi İpekçi’nin öldürülmesi, daha öncesinde pek çok cinayet işlenmesi ve katliam gerçekleştirilmesine rağmen Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin hemen öncesinde Türkiye, tarihinin en büyük dönüşümüne sürüklendiği 1978 krizine girmiştir. Giderek derinleşen krizle birlikte işsizlik yüzde 20’lere tırmanırken, yokluk ve karaborsa hakim olmuştur. Toplumun hemen tüm kesimleri ama özellikle de işçiler politik bir mücadele içerisinde krizin yükünü üzerlerine atmaya çalışan sermayeye karşı direnmektedir. Sermaye, uluslararası sermayenin ve egemen gücün desteğini de alarak karşısındaki direnişi kırma çabası içerisine girmiş ve bunun için en bilindik yol olan toplumun çeşitli kesimlerini ve emekçileri kendi içinde bölme planını uygulamaya koymuştur. Önce Nisan 1978’de Malatya olayları, sonra Eylül 1978’de Sivas olayları ve ardından da 23-24 Aralık’ta Maraş katliamı gerçekleştirilmiş daha sonra da Abdi İpekçi’yi öldüren Mehmet Ali Ağca sahneye çıkmıştır.

Ne Malatya, ne Sivas, ne Maraş ne de daha sonra 1980 ilkbaharında gerçekleşen Çorum katliamının sorumluları ortaya çıkmıştır… İpekçi’nin katili Ağca ise yakalanmış ama kısa bir süre içinde kaçış görüntüsü altında “serbest bırakılmıştır”… Tüm bunlar yaşanırken emekçiler, giderek daha yakından hissettikleri krize ve o krizin kendilerine ödettirilmesine karşı grevlerle, sokak eylemleriyle direnmişlerdir. Ve sonuçta emekçileri katliamlarla bölemeyenler bu katliamları gerekçe göstererek 12 Eylül darbesini gerçekleştirmiştir.

12 Eylül darbesi ile direnişi kırılan işçi sınıfı geçen 30 yılda pek çok kazanılmış hakkını kaybetmiş ve işsiz, güvencesiz bir yaşama mahkum edilmeye çalışılmıştır. Tesadüfe bakın ki emekçilerin TEKEL direnişiyle birlikte işsizliğe, güvencesizliğe mahkum olmamak için yeniden ayağa kalktığı bir dönemde bu sürecin başlamasında maşalık yapan Ağca serbest kalmıştır. Ve emekçi sınıfın direnişini kırmak için maşa olarak kullanılan katil Ağca beş yıldızlı otelde keyif yaparken, onun da parçası olduğu sürecin sonucunda işsizliğe, güvencesizliğe itilen TEKEL işçileri ekmekleri için Ankara sokaklarında açlık grevine durmaktadır.

Aslında sistemin gerçek yüzü bir kez daha tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır: Sistem kendisi için cinayet işleyeni 5 yıldızlı otelde ağırlamakta, kendisine karşı direnen emekçiyi ise Ankara’nın ayazında açlık grevine sürüklemektedir.

Bugün Ağca’yı öven, ona öykünen herkes TEKEL işçilerinin temsil ettiği fabrikada, tarlada, atölyede, bankada, hastanede, okulda üreten, hizmet veren tüm emekçilere karşıdır. Bu bağlamda TEKEL emekçisinin mücadelesini sahiplenmek ve diğer emek mücadeleleri ile bütünleştirmek, Ağca’yı ve onun temsil ettiği emekçi, aydın katilleri ile katliam sorumlularından da hesap sormak anlamına gelecektir.

Sözün özü: Zaman safların belirlenme zamanıdır. Ya emekten yana olunacak ve onun mücadelesi yükseltilecektir ya da emek karşıtlarının ve onu temsil eder gözüküp ona ihanet edenlerin cephesinde yer alıp karanlığın saflarına geçilecektir..!

Hiç yorum yok: