24 Eylül 2010 Cuma

Menderes’i Kim Astı?..

24/09/2010

ÖZGÜRCE

Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi sadece insani açıdan değil, Türkiye’nin toplumsal yapısına müdahale bakımından da kabul edilemez bir vakadır. Menderes ve arkadaşlarını idama götüren süreçte 27 Mayıs 1960 darbesi son derece önemli bir aşamadır, ancak başlangıç noktası değildir. Aradan geçen 50 yılda etkileri halen devam eden bu idamlara giden süreç, 1950’li yılların ortalarında Menderes’in başında bulunduğu DP hükümetinin kapitalist sistemin dönemsel koşullarına uyum sağla(ya)mamasıyla başlamıştır.

1950’li yıllar, Sovyetler Birliği’nin gücünü hissettirdiği ve özellikle Avrupa’da geniş toplum kesimlerinin sosyalizme yakınlaştığı bir dönemdir. Avrupa’yı Sovyetler Birliği’nin ve sosyalizmin etkisinden kurtarmak isteyen ABD, bir taraftan maddi yardımlarla kalkınma programlarını; diğer taraftan da kapitalizmin çirkin yüzünü bir nebze de olsa gizleyebilmek için sosyal devlet uygulamalarını yaşama geçirmeye çalışmaktadır. Buna karşılık Türkiye, ABD tarafından getirilen kalkınma programlarının kapsamında bulunmasına rağmen, özellikle sosyal devlete ilişkin düzenlemeleri uygulamaya koymaktan kaçınmıştır. Çünkü büyük toprak sahipliğinden gelen Menderes ve diğer DP yöneticilerinin önceliği, sanayileşmeye dayalı kalkınma politikalarından ziyade mensubu oldukları kesimin çıkarlarını savunmaktı. Öte yandan sanayileşmenin zayıf, sanayi işçilerinin de sayısal olarak az olmasıyla da bağlantılı olarak sendikal hak ve özgürlükler ile sosyal güvenlik sistemi DP için öncelikli olmamış, bunun yerine geniş köylü nüfusa hitap edecek yardımlaşma ve hayır mekanizmasına dayalı geleneksel “Güvence sistemlerine” destek verilmiştir.

Kapitalizmin dönemsel koşullarına aykırı olmakla birlikte Türkiye’nin toplumsal yapısı içinde kabul gören politikaları sayesinde DP, yaklaşık on yıl boyunca iktidarını sürdürmeyi başarmıştır. Ancak Türkiye’yi Batının kapitalizminden koparan bu gelişmeler, coğrafi ve siyasi olarak stratejik bir konuma da sahip olan Türkiye’ye bir müdahaleyi gerekli hale getirmiştir. Önceleri diplomatik seviyedeki bu müdahaleler sonuç vermemiş ardından Menderes’in uçağının düşmesi gibi şüpheyle karşılanabilecek gelişmeler olmuş ve nihayetinde 27 Mayıs 1960’da askeri darbe gerçekleşmiştir. Darbenin hemen ardından kurulan hükümet, kapitalizmin dönemsel koşullarına uyum sağlayacak biçimde bir taraftan planlı kalkınma programlarını uygulamaya koyarken diğer taraftan da devletin sosyal işlevlerin arttıran politikalar izlemeye başlamıştır. Bu politikalar sonucunda bir taraftan sanayi kapitalizminin gelişmesi yönünde devlet, özel sektörü, kalkınma programları çerçevesinde desteklerken diğer taraftan da emekçi kesimler için grev hakkı ve örgütlenme özgürlüğü getiren, sosyal güvenlik hakkını genişleten düzenlemeler yapmıştır.

Menderes ve arkadaşlarını idam eden 27 Mayıs darbe rejimi, her ne kadar emekçi kesimler tarafından olumlu değerlendirilen düzenlemeler getirmişse de sonuç itibariyle uzun dönemde kârlı çıkan sanayi sermayesi olmuştur. Emekçilerin bu süreçte sahip olduğu haklar ise 1970’li yılların başında kapitalizmde yaşanan dönüşüm koşulları doğrultusunda parlamenter düzen içinde (15-16 Haziran eylemlerine neden olan düzenlemeler gibi) ve 12 Mart 1971 darbesiyle geri alınmaya çalışılmıştır.

27 Mayıs darbesinin emekçiler yönünden en olumsuz tarafı kuşkusuz toplumsal yapıya dışarıdan müdahale yolunu açmış olmasıdır. Menderes hükümetlerinin uygulamaları ne kadar antidemokratik olursa olsun, emekçi kesimler tarafından olumlu algılanan bu darbe, doğal değişimin yolunu önemli ölçüde kapatmış ve dışarıdan müdahale ile kurtuluş olacakmış gibi bir yanılsama yaratmıştır. Bu da gerek 12 Mart gerekse 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerine karşı emekçi kesimlerin direncini zayıflatmıştır. Öte yandan 27 Mayıs darbesi ve Mendereslerin idamı sürekli olarak, emekçilerin ve sol, sosyalist yapıların baskılanmasının bir aracı olarak kullanılmıştır.

Menderes’in idamını politik malzeme olarak kullanılmasının son örneğini 12 Eylül referandumu sürecinde Başbakan Erdoğan sergilemiştir. Erdoğan, daha önce Demirel, Özal ve Çiller’in yaptığı gibi Menderes’in milliyetçi, muhafazakar kimliği üzerinden emekçilerin haklarını ortadan kaldırmayı hedeflemekte ve bunun üzerinden iktidarlarını sürdürmenin hesabını yapmaktadır. Oysa, Menderes’in asılmasına gerekçe oluşturan anlayış, Menderes’in idamı üzerinden politika yapan diğer politikacılar gibi Erdoğan’ın da bugün uygulayıcısı olduğu kapitalizmin dönemsel koşullarına entegrasyonu savunanlarla paraleldir. Yani entegrasyona direnen Menderes’in idamını politikalarına alet edenler aslında Menderes ve arkadaşlarına idam fermanı veren entegrasyoncularla aynı saftadır(!)

Bugün emek ve demokrasi mücadelesi içinde olanların, uyguladığı tüm muhafazakar ve emek karşıtı politikalara rağmen 27 Mayıs darbesine de Menderes’i asanlara da karşı olması gerekir. Zira siyasal yapının toplumsal yapıya uygun olarak değişimi için önce ideolojik hegemonya kırılmalıdır. Oysa hangi görüntü altında olursa olsun darbeler, baskı yoluyla egemen ideolojinin hegemonyasını sağlamaya hizmet eder. Egemen ideolojinin hegemonyasını kırabilmesi; toplumun kendi yapısına uygun bir ideolojiyi benimsemesi ve bu ideolojiyi egemen kılacak yönde bir değişim için mücadeleye girişmesiyle mümkün olacaktır.

Hiç yorum yok: