28 Haziran 2012 Perşembe

KESK Operasyonları ve Milliyetçilik Üzerine…

ÖZGÜRCE
29/06/2012

KESK’e yönelik operasyonlar genel başkan Lami Özgen’e kadar uzandı (bu yazı kaleme alındığı saatlerde 22 kişi tutuklanmış Lami Özgen’in de içinde yer aldığı 16 kişinin ise adli sorgulamaları devam etmektedir). Hemen şu hatırlatmayı yapalım: Bir konfederasyonun başkanı da dahil olmak üzere sendikacılara yönelik böylesine yaygın bir tutuklama dalgası 12 Eylül darbesinden bu yana ilk kez yaşanmaktadır(!)


KESK, Türkiye’de kamu emekçi hareketinin var olmasını sağlayan mücadeleyle ortaya çıkmış bir örgüttür ve özellikle 1990’lı yıllardan bu yana Türkiye’de toplumsal mücadelenin öncüsü olmuştur. KESK’in mücadele gücünün en temel dinamiği bir sınıf örgütünde olması gerektiği gibi Türk-Kürt ayrımı yapmadan Türkiye’nin her bir köşesinde örgütlenmiş olmasıdır. Türkiye’de birçok sendika milliyetçi bir yaklaşımla Kürtleri ötekileştirirken ve Kürt sorununu görmezden gelirken KESK’te Türk ve Kürt emekçiler bir çatı altında mücadelelerini yürütmüşlerdir. Bu özelliklerinden dolayı da KESK, siyasi iktidarlar tarafından sürekli olarak engellenmeye ve baskı altında tutulmaya çalışılmıştır.

KESK’e yönelik son dalgada gözaltına alınan ve tutuklananların özelliği Kürt kökenli olmalarıdır. Zaten gözaltına alınma ve tutuklanma gerekçeleri de KCK ile ilişkilendirilmiştir.

KESK, ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) ve ETUC (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu)’un üyesidir. Öte yandan DİSK, Türkiye’de demokrasi ve emek mücadelesinde sürekli olarak birlikte hareket ettiği bir işçi konfederasyonudur. Çok ilginçtir ki konfederasyon başkanın da içinde yer aldığı KESK’lilere yönelik bu operasyonlara karşı söz konusu örgütlerden göstermelik olmanın ötesinde bir tepki gelmemiştir (DİSK dışındaki konfederasyonların sendikal anlayışları dikkate alındığında KESK’e destek vermeleri zaten beklenmemektedir).

KESK üyelerini kamu emekçilerinin ve KESK üyelerinin en yoğun olduğu kent olan Ankara’da örgütlerine sahip çıkmaları için Adliye önünde Onur ve Adalet Nöbeti’ne çağırmıştır. Ancak Ankara’daki KESK üyelerinin çok büyük çoğunluğu örgütün bu çağrısına itibar etmemiş ve maalesef yüz binlerce üyesi olan KESK’e sahip çıkmak için toplananlar (çoğu Ankara dışından gelen) birkaç yüz kişiyi geçememiştir.

KESK’e yönelik bu gözaltı ve tutuklama dalgasının karşısındaki tepkisizliğe bakınca akıllara gözaltına alınan ve tutuklananların Kürt olması ve KCK ile ilişkilendirilmeleri gelmektedir. Eğer tepkisizliğin nedeni gerçekten bu ise ve söz konusu örgütler ve çağrıya itibar etmeyen ya da gereken organizasyonu yapmayan KESK üyelerinin bu tavrı ister istemez milliyetçi ve ötekileştirici olarak algılanacaktır(!)

Konu sendikalar ve milliyetçilik olunca şu hatırlatmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum:

Milliyetçilik, burjuvazinin ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkmış bir akımdır. Burjuvazi milliyetçiliği bir arada yaşayan halklar arasından düşmanlık–ötekileştirme-yaratarak hem savaşların meşrulaştırılmasını hem de toplumsal sınıf ayrılıklarının üzerinin örtülmesini sağlayan bir araç olarak kullanılmıştır. “Bireyin bir başka bireyi sömürmesi ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun da ötekini sömürmesi ortadan kalkacaktır.” ifadesiyle sınıf mücadelesiyle ulusal sorunun birbiriyle bağlantılı olduğunu vurgulayan Komünist Manifesto’dan itibaren milliyetçilik, sınıf mücadelesinin en büyük düşmanı olarak tanımlamıştır.

Sözün özü: Sınıf mücadelesinin en büyük düşmanı olarak tanımlanan milliyetçiliğin hangi düzeyde ve hangi gerekçeyle olursa olsun emek örgütlerinin içine bulaşması; bu örgütleri sınıfın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaştıracaktır. Bu süreçte milliyetçi bir yaklaşım sergileyenler sınıf tavrından uzaklaşıp, burjuvazinin ve onun temsilcisi olan siyasi iktidarın tuzağına düşeceklerdir. Kısacası KESK’in bugün karşı karşıya olduğu baskılar karşısında sendikaların, siyasi yapıların ve bireylerin alacağı tavır turnusol kağıdı işlevi görecek ve belki de Türkiye’de emek ve demokrasi mücadelesinde yer alan aktörler yeniden tanımlanacaktır(!)

Hiç yorum yok: