7 Mart 2014 Cuma

Kürt sorunu, sol ve HDP

ÖZGÜRCE
07/03/2014

Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde işçi sınıfının talepleri ve ihtiyaçları mı yoksa Kürt halkının talepleri mi öne çıkartılmalıdır? Bu sorunun yanıtı Türkiye solunun, sosyalistlerinin son dönemdeki tartışmalarının, ayrışmalarının temeline de işaret etmektedir. Solun bir kesimi Kürt hareketini ve onun taleplerini liberal ve hatta Kürt milliyetçiliği olarak nitelerken, Kürt sorununu önceleyenlerin de buna alet olduğunu iddia etmektedir. Kürt sorununu öncelik haline getiren solun bir bölümü ise kendileri hakkında bu iddialarda bulunanları sınıf indirgemeci veya ulusalcı olarak tanımlamaktadır.
Eğer demokrasi yoksunluğunun temel nedenini kapitalist sistemin varlığı olarak görüyorsak (ki böyle görmeyenleri zaten sol ya da sosyalist olarak tanımlamak mümkün değildir), kapitalin yani sermayenin biriktiği yer olan üretim sürecindeki çelişkilerin toplumsal sorunların tümüne kaynaklık ettiğini de algılayabiliriz. Üretim sürecindeki çelişkilerin yarattığı baskıya, sömürüye, şiddete doğrudan maruz kalanlar hiç şüphesiz emekçilerdir, işçi sınıfıdır. Dolayısıyla emekçilerin haklarını savunmak, sınıf mücadelesinin içinde yer almak sosyalistler için kaçınılmazdır. Ancak burjuvazi, 19. yüzyıl işçi sınıfı mücadelelerinden çıkarttığı derslerle emekçiler arasında ayrımcılık yaratarak, mücadeleyi bölmek konusunda önemli aşama kaydetmiştir. Özellikle 19. yüzyıl başlarından itibaren ulus devlet inşa sürecinde ve sınıflar arası çelişkileri örtmek için kullandığı milliyetçiliği, ayrımcılığın çok daha etkili bir aracı haline getirmiştir.
Milliyetçiliğin halklar arasında yarattığı düşmanlık sayesinde sermayenin çıkarları doğrultusunda yerel ve bölgesel savaşlar kışkırtılmış; bu savaşlardan milyonlarca insan etkilenmiştir. Türkiye’de de önceleri ulus devletin inşa sürecinin gereği olarak; özellikle 1980’li yıllardan itibaren de sınıflar arası çelişkileri örtmek, emekçiler arası rekabeti arttırmak gibi nedenlerle Kürtlere karşı düşmanlaştırıcı bir politika izlenmiştir. Kürtleri yok sayan, halkları birbirine düşmanlaştıran politikalar 30 yıl süren çatışma sürecine neden olmuş ve 40 binden fazla işçi, emekçi, köylü, yoksul genç yaşamını yitirmiştir. Çatışma sürecinde milyonlarca Kürt, yerinden yurdundan göç ettirilmiş, batıdaki kentlerde son derece düşük ücretlerle, en kötü koşullarda çalışmak, yaşamak zorunda bırakılmıştır. Güvencesizliğin, işsizliğin yaygınlaşmasıyla birlikte göçe zorlanmış olan Kürtler, diğer emekçiler tarafından rakip olarak görülmeye başlayınca milliyetçilik daha da yükselmiş, Kürtlere yönelik ayrımcılık linç girişimlerine kadar varmıştır. Özellikle emekçilerin yoğun olduğu kentlerde seçim çalışması yürüten HDP’lilere yönelik saldırılar bunun en son örnekleridir.
Eğer halklar arasında düşmanlık yaratan politikaların sonucu olarak, özellikle işçi sınıfı içinde milliyetçilik yükselmiş ve böylece sınıf çelişkilerinin üzeri örtülüp, emek piyasasında da ayrımcılık yaratılarak emekçiler arasında rekabet körüklenmişse, sosyalistlerin bu süreci göz ardı edebilmesi mümkün değildir. Kaldı ki tarihsel süreçte Komünist Manifesto’dan itibaren sosyalistler, milliyetçiliği sınıf mücadelesinin en büyük düşmanı olarak tanımlamışlardır. Sosyalist düşüncenin öncülerinden Engels, ezilen ulusların özgürlüğünün ezen ulusların özgürlüğünün ön koşulu olduğunu belirtirken; Lenin, egemen ülkelerdeki sosyalistlerin ezilen ulusların kurtuluşu için çalışma görevi olduğunu ifade etmiş ve azınlık milliyetçiliğini önlemenin tek yolunun halkların kendi kaderlerini tayin hakkının sosyalistlerce tanınması olduğuna dikkat çekmiştir.
Gerek bugün içinde bulunduğumuz koşullar gerekse sosyalizmin tarihsel yaklaşımı ezilen ulusun hakları için mücadelenin sınıf mücadelesinden kopuk olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Hal böyle iken mücadelede işçi sınıfının taleplerini mi yoksa Kürt halkının taleplerini mi öncelemek gerektiği sorusu üzerinden yürütülen tartışmaları aşmak gerekir. Bunun için de işçi sınıfı ile Kürt halkının karşı karşıya olduğu sorunların ortak yönlerini öne çıkartıp, mücadelelerin ortaklaştırılması gerekir. HDP, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile emekçilerin mücadelesini, diğer ezilen, ayrımcılığa uğrayan kesimleri de göz ardı etmeden birleştirmek için yola çıkmıştır. Dolayısıyla HDP’nin temsil ettiği cephe içinde yer alan sosyalist unsurlar ne Kürt milliyetçiliğine ne de Kürt burjuvazisine hizmet etmekte, tarihsel süreçte kendilerine yüklenen görev doğrultusunda sınıf mücadelesinin gereğini yerine getirmektedir.
Sözün özü: Ezilen halk ile birlikte mücadele sınıf mücadelesinin gereğidir.

Hiç yorum yok: