21 Mart 2014 Cuma

Şehir senin...


ÖZGÜRCE
21/03/2014

Diğer canlılar gibi insanın da doğanın bir parçası olduğunu çoğu zaman unutur, doğayı sadece diğer canlılar için bir yaşam alanı olarak görürüz. Örneğin hayvanların doğal ortamlarında yaşamaları gerektiğini savunuruz. Ormanlar, denizler tahrip edilirken oralarda yaşayan canlıların yok olmasından endişe duyarız. Bütün bunları yaparken kendimizi diğer canlılardan soyutlar, insanı doğanın dışında sadece onu dizayn etmekle ya da korumakla mükellef(miş) gibi düşünürüz. Kendimizi doğadan soyutladığımız için de diğer canlıların ki (bitkilerin, hayvanların) kadar bile kendi yaşam alanlarımızı savunmaz ve hatta yaşam alanlarımıza yönelik tahribatı -ufak tefek çıkar beklentileriyle- meşru görebiliriz.
İnsanın doğal yaşam ortamı, tüm canlılar gibi toprak, ağaç, su ve diğer hayvanların iç içe olduğu -kentleşme sonrasında üretilmiş bir kavramla- “kırsal” alanlardır. Sanayileşmeyle birlikte insanlar doğal yaşam alanları olan kırlardan kopup, emek güçlerinin para edeceğini düşündükleri kentlere yönelmeye başlamıştır. Emekçileri insan olarak değil sadece üretim sürecinin bir parçası olarak gören kapitalizm, kentleri de insan için bir yaşam alanı olmak yerine emekçilerin yaşamlarını asgari düzeyde sürdürebilecekleri koşulları sağlamak anlayışıyla oluşturmuştur. Tıpkı balıklara sadece yaşamlarını sürdürebilecekleri koşulların sağlandığı akvaryumlar gibi…
Türkiye’de emekçi yığınların doğal yaşam alanlarından kopup kentlere akın ettikleri dönemin başlangıcı, traktörün tarlalara girmeye başladığı ve sanayileşmenin hız kazandığı 1950’li 1960’lı yıllara denk gelmektedir. Diğer ülkeler gibi sanayileşmeyle birlikte Türkiye’de de kentler, insani olmaktan uzak sadece asgari yaşam koşullarının sağlandığı alanlar olmuştur. 1980’li yıllarda neoliberal politikalarla birlikte tarım ve hayvancılığın geçim sağlanabilecek faaliyetler olmaktan çıkmaya başlaması ve Kürdistan’da yaşanan çatışma ortamı kentlere göçü daha da hızlandırmıştır (1980 yılında nüfusun yüzde 44’ü kentlerde yaşarken 2012’de bu oran yüzde 77.3’e çıkmıştır). Bu dönemde kentlere göç edenler de -kapitalist sistemin temel anlayışına uygun olarak- ucuz emek gücü olarak görülmüştür. Bunun yanı sıra kentlere yığılan nüfus, kentlerde yeni rant alanlarının açılmasını da beraberinde getirmiş ve son 30 yılda kentlerde sağlanan rant, sermaye birikiminin önemli kaynaklarından biri haline gelmiştir.
Kapitalizmin hemen her döneminde kentler, insanın yaşam alanı olmaktan ziyade sermayenin ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş, düzenlenmiştir. Dolayısıyla geniş halk kitleleri, kentler üzerinde hemen hiçbir dönemde söz sahibi olamamıştır. AKP, kadrolarının büyük kentlerin birçoğunda yerel yönetimlerde bulunduğu son 20 yılda ve hükümet oldukları 12 yıllık dönemde kapitalizmin, kenti sermayenin ihtiyaçlarına uygun biçimde düzenleme anlayışına sadık kalmıştır. Bunu yaparken AKP, kentsel dönüşüm adı altında bir taraftan küresel sermayenin de taleplerine yanıt vermiş; diğer taraftan ise kentsel rant üzerinden kendi milyarderlerini, sermayedarlarını yaratmıştır,
Şüphesiz sermayenin çıkarları yerine toplumun çıkarlarını gözeten yeni bir sistem anlayışına sahip olmadan, kentleri insanların doğal yaşam alanları haline getirebilmek mümkün değildir. Mevcut sistemi daha iyi uygulama vaadinin ötesine geçmeyen AKP, CHP ve MHP’nin her alanda olduğu gibi kent yönetiminde de sermayenin çıkarlarını insanın, toplumun, doğanın ihtiyaçlarından önde tutacakları açıktır. “Proje” adı altında getirdikleri ve kentleri betonlaştırmaktan öteye geçmeyen tüm vaatleri bu anlayışlarını ortaya koymaktadır. 
HDP’nin, kentleri insanın doğasına uygun yaşam alanları haline getirmek dışında bir projesi yoktur. Bu projenin nasıl gerçekleşeceğini en iyi o kentte yaşayanlar bilir. İşte bunun için HDP, her şeyden önce yerel yönetimlerin, merkezi yönetimin tahakkümünden kurtulup özerkleşmesini; kentlerin sokaktan başlayarak kentte yaşayanlar tarafından yönetilmesini savunmaktadır.  
Akvaryuma dönüşmüş kentler yerine, kentleri doğal yaşam ortamlarına dönüştürmek için HDP’yle kent/şehir senin…

Hiç yorum yok: