ÖZGÜRCE
03/10/2008
Yaşamakta olduğumuz krize finansal kriz ya da ekonomik kriz demek yetersiz bir tanımlamadır. Zira, krizin boyutları ekonominin tanımladığı alanın çok daha ötesindedir. Kriz, topyekun kapitalist sistemin krizidir. Yani, sadece ekonomik boyutuyla değil, siyasi ve ideolojik olarak da krizdedir kapitalizm. Krizin etkilerinin hangi boyutta olacağı, kimi hangi ölçüde etkileyeceği sadece Türkiye’de değil kapitalist sistemi benimsemiş ülkelerin tümünde yanıtı aranan soruların başında gelmektedir.Krizin kimi hangi ölçüde etkileyeceği her şeyden önce yaşadığınız ülkenin kapitalizme bağımlılık düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Yurttaşı olduğunuz ve yaşadığınız ülkenin kapitalist sistemle ekonomik ve siyasi entegrasyonu ne ölçüde ileri ise krizden etkilenmenin ölçüsü de o derecede ağır olacaktır. Bir ülkenin kapitalist sistemle entegrasyonunun düzeyini anlamak için en kolay yol, o ülkenin ekonomik ve siyasi olarak kapitalizmin egemen güçlerine ne ölçüde bağımlı olduğuna bakmaktır. Eğer sizin ülkenizin hükümeti, siyaseten kapitalizmin egemen devleti ABD’ye bağımlı bir konumdaysa ve/veya AB, Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarla ilişki içine girmiş ve ekonomisini onlarla yapılandırmışsa krizden olumsuz etkilenme olasılığınız son derece yüksektir.Çünkü bu ülke ve kurumsal yapılarla girilen ilişkilerde siyasi ve ekonomik entegrasyon temel amaçtır. Ve bu ilişkilerin ilerlemesi üretimin, ticaretin, kamu yönetiminin ve diğer tüm alanların yeni liberal politikalar doğrultusunda yapılanmasını sağlar. Bu bağlamda, kamu işletmeleri, bankalar özelleştirilir; eğitimden sağlığa sosyal güvenliğe kadar tüm kamu hizmetleri piyasa koşullarına göre yapılanır; yabancı sermaye hemen her alanda önemli pay edinir; enerji başta olmak üzere pek çok üretim ve tüketim malında dışa bağımlılık üst düzeye çıkar. Bunun ötesinde toplum, ideolojik olarak kapitalimin alternatifsiz olduğuna inandırılır. Kapitalizmin ideolojik egemenliğini sağlamak üzere sistemin ezdiği kesimlerin temsilcisi sendikalar ve siyasi partilerin sistemle uzlaşması sağlanır ve bu yolla toplumsal tepkiler engellenir. Dahası üniversiteler ve bilim kapitalist ideolojinin ablukası altına alınır ve kapitalizmin tüm pislikleri burada meşru hale getirilir. Evet, yaşadığınız ülke yukarıdaki tariflere ne kadar uygunsa kriz karşısında işiniz o kadar zor demektir. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki yaşamış olduğunuz ülkenin kapitalizme bağımlılığı kadar sizin bağımlılığınız da krizden etkilenme düzeyinizde son derece önemli bir belirleyicidir. Bireylerin kapitalist sisteme bağımlılığının iki yönü vardır. Bunlardan biri üretim ya da hizmet sunum sürecindeki konumu diğeri ise tüketici konumudur. Kapitalist üretim sürecinde bireysel olarak herhangi bir konum belirlemek çok mümkün değildir. Ancak üretim süreci üzerinde söz sahibi olabilmek sınıfsal bir bilinç içerisinde gerçekleşecek örgütlülük sayesinde mümkün hale gelebilir. O halde kapitalist sömürünün farkında olan ve buna karşı örgütlü mücadele içine girmiş olanlar en azından kriz ile dayatılacak koşullar karşısında direnç göstererek olumsuz etkiyi azaltabilir. Tüketim üzerinden kapitalist sisteme bağımlılık, sisteminin tüketim tuzağına düşülmesiyle olur. Kapitalizmin son 30 yıldır emek maliyetlerini düşürmek üzere izlediği düşük ücret politikasının ürün talebine olan olumsuz etkisini gidermek üzere iki önemli araç geliştirilmiştir. Bunlardan birincisi reklamcılıktır. Tüketim ihtiyacı yaratma işlevini yerine getiren reklamlar sayesinde yeni talep yaratılması sağlanmıştır. Bu talebin tüketime dönüşmesi için kullanılan diğer araç ise kredi mekanizmasıdır. Cebinde parası olmayanların borçlanarak tüketim yapmasını sağlamayı amaçlayan kredi sistemi son derece kolaylaştırılmış ve çoğu gerçek olmayan, reklamlarla yaratılmış ihtiyaçların bu yolla karşılanması sağlanmıştır. Özellikle orta ve düşük gelir gruplarını yani emekçi kesimleri hedefleyen bu tüketim arttırma yönteminin tuzağına düşmüşseniz yani, kredi kartı, otomobil, konut kredisi vs ile borçlanarak bankalar aracılığı ile kapitalizme bağımlılığınızı sıkılaştırmışsanız krizden en çok etkilenenlerin içinde yer alacaksınız demektir. Özetlersek; siyasi iktidarı ABD, AB, IMF, DB, DTÖ gibi ülke ve kurumlara bağımlı, onların dayattığı yeni liberal politikaların uygulandığı bir ülkede yaşıyorsanız krizden etkilemeniz kaçınılmazdır. Bunun ötesinde, kapitalizmin gerçek yüzünü hala algılayamamış ve ona karşı örgütlü bir mücadele içerisine girmemişseniz; bir de bunların üzerine tüketim tuzağına düşmüş ve uçana kaçana borç yapmışsanız yani, kapitalizmin ideolojik sarmalına da kapılmışsanız kriz karşısında işiniz zor demektir.
1 yorum:
Merhaba,
Bu kadar yazmanıza anlatmanıza rağmen hala kimi sendikacılar ve sendika başkanları:" Krizi sanal kriz" veya " sermayenin işçilerin haklarını gasp etmek için" uydurdukları bir senaryo Patronların hezeyanı olarak değerlendiriyorlar ve kendilerine , kendi tespitlerinin derinliklerine o kadar güveniyorlar ki telaşa mahal yok rahatlığındalar. Böyle olmasa herhalde asgari olarak krize karşı bir mücadele programı için çaba sarfederlerdi değil mi?
Yorum Gönder