5 Aralık 2008 Cuma

Güngör Uras’ın Sendika Anlayışı Üzerine…


05/12/2008

ÖZGÜRCE

Güngör Uras’ın Milliyet Gazetesi’nde “İşçi Sendikaları İşten Çıkartmaları Seyrediyor” başlıklı yazısını görünce oldukça şaşırdım (4 Aralık 2008). Zira bir süredir AKP Hükümetini karşısına alan hükümete karşı her türlü toplumsal ve bireysel tepkiyi en ince biçimde değerlendiren Doğan Medya Grubu, emekçilerden yükselen tepkilere pek de itibar etmiyordu. 29 Kasım mitingi ve 30 Kasım Gebze mitingi bunun en yakın örnekleriydi. Şimdi ne olmuştu da Doğan Grubu’nun bir yazarı kriz karşısında sendikaların tavrını yetersiz bulmuş ve eleştirisini yazı başlığına kadar taşımıştı? Aslında Güngör Hoca, sermaye medyasındaki diğer ekonomistlerden farklı olarak özelikle Ayşe Teyze tiplemesi üzerinden ekonominin sokağa, ocaktaki tencereye nasıl yansıdığını göstermek iddiasını hep taşımıştı. Ama bu iddia Ayşe Teyze’nin birikimlerini borsada mı, dövizde mi ya da devlet tahvilinde mi değerlendirmesi gerektiği konusunda yol göstermenin pek de ilerisine geçmemişti. Yani, işsizlik; asgari ücretin dahi altında çalışmak zorunluluğu; sağlık, sosyal güvenlik hakkının kaybedilmesi ya da örgütlenme hakkının engellenmesi Güngör Hoca’nın çok da gündemine aldığı konular değildi. Hal böyle olunca sendikaların işsizlik karşısındaki duyarsızlığına vurgu yapan başlığa sahip bir yazı oldukça ilginç gelmişti. Ama “İşçi Sendikaları İşten Çıkartmaları Seyrediyor” başlığının altındaki yazıyı okuyunca Güngör Hoca’nın asıl derdi ortaya çıktı ve doğrusu şaşkınlığımızın da gereksiz olduğunu gördük. Güngör Hoca, yazısına başlarken yüzde 10’ların dahi aşağısında olan sendikalaşma oranını (yanlış olduğu herkes tarafından bilinen) Çalışma Bakanlığı verilerini doğru kabul edip yüzde 58 olarak göstermiş. Bu arada, 4688 sayılı yasaya göre kurulu kamu emekçi sendikalarını ve onların üyelerini ise tamamen göz ardı etmiş. Ama bundan çok daha önemlisi kriz nedeniyle işten çıkartmalar konusunda kötü niyetli, fırsatçı işverenleri zikretmekle birlikte, “bazı işyerleri mecburiyetten işçi çıkartıyor” ifadesiyle işçi çıkartmaların mazur görülecek bir yanı olduğunu da vurgulamış. Yazının başlığını da oluşturan ifadelere gelince; Hocamız, başlangıçta son derece önemli bir tespitte bulunmuş ve işten çıkartmaları kastederek şu soruları yöneltmiş: “İyi de bu tabloda işçi sendikaları ne yapıyor? Mercedes makam arabalarında hava atan sendika ağaları nerede? Bu tabloda işçi sendikalarının işçinin yanında olmaları gerekmez mi?”Güngör Uras’ın kriz gerekçeli işten çıkartmalar karşısında sendikaları sorgulaması son derecede anlamlıdır. Gerçi sendikacılar içerisinde Mercedes’i değil otomobili bile olmayan ve ağalık iddiası bulunmayan sendikacılar da mevcuttur. Bu genelleme ile sendikal mücadeleye inanmış ve bu mücadelenin içinde bedel ödemeyi göze alarak yer alan pek çok sendikacıya haksızlık yapılmıştır. Ama buna rağmen sorgulamanın yerinde olduğuna kuşku yoktur. Ancak esas ilginç olan Güngör Uras’ın bu sorular ardından getirdiği çözüm önerileridir. Sevgili hocamızın kriz karşısında sendikalara önerisi; krizden olumsuz etkilenen işverenlere sendikaların destek olması şeklindedir. Bu öneriye göre, üretimi düşen işyerlerinde ücretler düşürülerek işten çıkartmalar engellenebilir. Ücreti düşen işçilere de sendikalar ellerinde bulunan fonlardan (burada fon olarak ifade edilen üyelik aidatlarından oluşan paralardır sanırım) katkı sağlanabilir.Güngör Uras, bu önerisiyle sendikaları ilk ortaya çıktıkları ve yardım sandıkları biçiminde faaliyet gösterdikleri 19. yüzyıl öncesi dönemdeki gibi algıladığını göstermektedir. Oysa, o dönemden bu yana emekçiler, kendi aralarında yardımlaşarak sistemin kendilerine reva gördüğü sömürü ve sefalete karşı koyamayacaklarının bilincine ulaşmış ve sendikaları hak alma mücadelesinin en etkin araçlarından bir haline dönüştürmüştür. Bu bağlamda Güngör Uras’ın önerisi, emekçilerin 200 yıl geriye dönüp kapitalizmi, onun krizlerini sorgulamayıp ve onunla mücadele etmeyip, ortaya çıkan sömürü ve sefaleti “kader” olarak kabullenmesi anlayışını ortaya koymaktadır. Bu anlayışın, krizi dua ederek bitirmeye çalışan T.Kamu Sen’lilerin anlayışından pek de farkı yoktur. Kriz ve krizin ortaya çıkarttığı koşullar karşısında en azından bir kısım sendikacının ağalık anlayışını ve sefa içerisindeki yaşamını sürdürmesini gündeme getirmek ve eleştiriye açmak son derece önemlidir. Ancak, çözümü krizde en ufak bir sorumluluğu olmayan emekçiler üzerine yıkmak ve krizi yaratan sistemle mücadele etmesi gereken sendikaları da yardım sandıklarına dönüştürme düşüncesinin sermaye sınıfının egemenliğini sürdürme gayretinin bir parçası olduğunu unutmamak gerekir.Sözün özü: Sendikaların içerisinde bulunduğu ve Güngör Uras’ın da belirttiği “rezil” konumdan çıkmasının ve emekçi kesimlerin sorunlarına çözüm olmasının yolu; yardımlaşmalar ve dualar değildir. Emekçi sınıflar için çözüm; sınıfsal bir anlayış içerisinde, tüm emekçi kesimleri kapsayan bir sendikal mücadelenin ortaya konulması ve tüm parasal kaynakların da “sınıfsal dayanışma” içerisinde “toplumsal mücadele” için kullanılmasıdır.

Hiç yorum yok: