17 Şubat 2009 Salı

İkinci Dünya Üniversiteler Forumu



17/02/2009 08:00


Dünya Üniversiteler Forumu’nun ikincisi Ocak ayı içerisinde Hindistan’ın Mumbai kentinde yapıldı. Ben de “Türkiye’de Üniversitelerde Yaşanan Neoliberal Dönüşüm Sürecinde Emek Örgütlerinin Yaklaşımları” başlıklı bir bildiri sunmak üzere Foruma katıldım. Birincisi İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan Forumun bu yıl katılımcıları büyük ölçüde Afrika ve Uzak Asya ülkelerindendi. Bunların yanı sıra ABD’li ve İngiliz katılımcı sayısı da oldukça fazlaydı. Türkiye’den de benimle birlikte Anadolu Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesinden bildiri sunmak üzere gelen katılımcılar vardı.
II. Dünya Üniversiteler Forumunda açılış bildirisini Washington Üniversitesi rektörü yaptı. Rektör sunumunda Dünya Bankası ve OECD rakamlarından yola çıkarak dünyanın önümüzdeki 20-30 yıllık dönemine ilişkin öngörülerden söz etti. Bunlar içerisinde Çin ve Hindistan başta olmak üzere özellikle forumda katılımcıları bulunan ülkelerde nüfusun yükselirken ABD ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde nüfusun yaşlanacağı ve azalacağına vurgu yaptı. Daha sonra da tahmin edilebileceği gibi konuyu üretim ve işgücüne getirdi.
Rektörün kapitalizmin uluslararası örgütlerine referansla çizdiği tabloya göre mevcut sistemin kendisini yeniden üretebilmesi için bu “çevre” ülkelerin işgücüne ihtiyaç giderek artmaktadır. Bu da “çevre ülke” insan kaynağının “sistemin gerekleri doğrultusunda” eğitilmesini gerektirmektedir. İşte, bu noktada üniversitelere düşen görev son derece önemlidir. Üniversitelerin üzerlerine düşen bu görevi en iyi biçimde yerine getirebilmek için merkez ülkelerin üniversiteleri ile sıkı işbirliği gereklidir. Böylece dünyanın neresinde olursa olsun tüm üniversiteler sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde tek tipleştirilecektir. Sonuç olarak da uluslararası sermaye dünyanın hangi bölgesine giderse gitsin kendisine ihtiyaç duyduğu “niteliğe” sahip, ucuz işgücü bulabilecektir. Kapitalist hegemonyanın merkezinden gelen ve konuşmasının temelini kapitalizmin kendisine biçtiği misyona bağlı kalarak yapan Washington Üniversitesi rektörü, bu düşünce bağlamında, akademik programların akreditasyonun ve öğrenci değişim programlarının altını önemle çiziyordu.
Rektörün sunumunda vurguladığı diğer bir konu ise artan nüfus ve üretim ihtiyacı karşısında enerji açığının giderek artması ve bunu engellemek üzere geliştirilecek politikalardı. Rektörün önümüzdeki yıllarda enerji ihtiyacını karşılamak üzere iki önerisi vardı. Bunlardan birincisi rüzgâr ve güneş’ten elde edilecek “temiz” enerji; diğeri ise nükleer enerjiydi. Artan nüfus ve üretim karşısında geri kalmış çevre ülkelerin temiz enerji ile bu açığı kapatmaları mümkün olmadığından bu yolla enerji elde etmek merkez ülkeler için daha uygundu. Çevre ülkelerin payına düşen ise enerji elde etmenin çevresel ve toplumsal zararı en yüksek olan nükleer enerji oluyordu. Rektöre göre bu gerçek kabullenilmeli, bilimsel çalışmalar buna göre yönlenmeli ve toplum ikna edilmeliydi.
Gerek, Washington Üniversitesi rektörü tarafından sunulan bildiriye yönelik yaklaşımlar, gerekse diğer bildirilerden edindiğim izlenim; çevre ülke akademisyenlerinin bu bildiride getirilen önerileri kabullendikleri ve hatta bunların nasıl daha etkin hale getirilebileceği üzerineydi. Forumdaki genel anlayışın dışında olan ve bu nedenle de “aykırı” bulunan iki bildiri Türkiye’dendi. Bunlardan biri Anadolu Üniversitesinden Yasemin Özgün Çakar’ın “Türkiye’de Üniversitelerde Neoliberal Dönüşüm Süreci” başlıklı bildirisi; diğeri ise benim, bu dönüşüm sürecine özellikle üniversitede yer alan emek örgütlerinin yaklaşımını içeren bildirimdi. Bu iki bildiri üzerine görüş bildirenler neoliberalizmin getirdiği olumsuzluklar konusundaki görüşlerimize katılmakla birlikte, bunun engellenemez bir süreç olduğunu dolayısıyla, buna karşı çıkmanın gereksiz olduğunu ifade ettiler.
II. Dünya Üniversiteler Forumu’na katılmanın kendi adıma önemli bir kazanımı (Hindistan’ı görmek ve Hindistanlı emekçilerle yapmış olduğum görüşmeler dışında) kapitalizmin üniversite üzerinden hegemonyasını nasıl oluşturduğuna bir kez daha tanıklık etmiş olmamdır. Her yıl dünyanın dört bir yanında II. Dünya Üniversiteler Forumundakine benzer biçimde pek çok toplantı gerçekleştirilmektedir. Birçok çevre ülkenin akademisyeni gibi Türkiyeli akademisyenler de bu tür toplantılarda kendilerine öğretilenleri gelip topluma “bilim” olarak yutturmaya çalışmaktadır. Ve maalesef bugün üniversiteler, kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda düzenlenmiş bu “bilim” anlayışı üzerinden şekillenmektedir. Özellikle neoliberal dönüşüm sürecinde üniversiteleri ticarethaneye dönüştüren, üniversite sunulan her düzeydeki emeği ise metalaştıran anlayış da yine bu “bilim” anlayışı ile meşrulaştırılmaktadır.

Hiç yorum yok: