13 Şubat 2009 Cuma

KRİZ VE SEÇİM ÜZERİNE…



13/Şubat/2009


Özgürce

Kapitalist sistemin insanlığa refah yerine işsizlik, yoksulluk ve sefalet getirdiğinin tüm açıklığıyla ortaya çıktığı kriz dönemleri, sistem kadar bu sistemin uygulayıcısı siyasi mekanizmaların da sorgulanmasını beraberinde getirir. Dolayısıyla kriz dönemlerinde siyasi iktidarlar yıpranır ve -otoriter bir rejim yoksa- iktidarda yer alan siyasi oluşumlar tasfiye edilir. Parlamenter rejimlerde -liberal demokrasi anlayışına da uygun olarak- siyasi iktidarın tasfiyesi genellikle seçimler yoluyla gerçekleşir. Bu nedenle kriz dönemlerine denk gelen seçimler, diğer dönemlerdekine göre çok daha kritik bir hal alır.

Seçim yoluyla iktidarların devamı ya da bir iktidar değişikliği toplumun siyasi tercihi ya da tepkisinin yansıması olarak görülse de liberal demokrasilerde seçimler sadece bir aldatmacadan ibarettir. Seçimlerde toplum, kendi hak ve çıkarlarını temsil edecek bir siyasi partiyi iktidara getirmek için sandık başına gider. Ancak, bu temsil –sermayenin de çıkarına uygun olmadığı sürece- hiçbir zaman gerçekleşmez, sandıktan çıkan her zaman bir avuç sermayedarın ve sistemin savunuculuğunu yapmaya soyunmuş partiler olur. Bu nedenle iktidara aday olan siyasi partilerin, sandıkta oy kullanacak toplum kesinlerinden önce sermayedar ile sistemin ulusal ve uluslararası kurumlarından oluşan sahne arkası aktörlerin desteğini elde etmesi gerekir.

Sadece Türkiye’de değil dünyada da sahne arkası aktörlerin desteğiyle iktidarı elde eden partilere en iyi örneklerden biri AKP’dir. Aniden alınan bir erken seçim kararı üzerine 2001 krizi sonrasında içeride ve dışarıda itibar yitiren DSP-MHP-ANAP koalisyonun yerine mahkeme kapılarında kapatma davaları ile uğraşan AKP -henüz örgütlenmesi ve siyasi tabanı tam oluşmamış olmasına rağmen- tek başına iktidara ge(tiri)lmiştir. Sahne arkasındaki yerli ve yabancı aktörlerin AKP’ye desteği 2007 seçimlerinde de devam etmiş ve AKP, 6 yılı aşkın süre boyunca iktidarını sürdürmüştür.

Ancak, bir kriz döneminde AKP’yi iktidara taşıyan ve 6 yıldır orada kalmasını sağlayan sahne arkası aktörlerin AKP’ye yönelik destek yine bir kriz döneminde ortadan kalkmaya başlamıştır. Zira hemen tüm kriz dönemlerinde olduğu gibi AKP iktidarı da kendisini iktidara getirenleri memnun etmek için yollu/yolsuz uygulamalarının yarattığı toplumsal çöküntüyle birlikte toplumsal meşruiyetini kaybetmeye başlamıştır. AKP ile birlikte sistemin de sorgulanmasını istemeyen sahne arkası aktörler artık AKP’den desteklerini çekmeye ve kendi çıkarlarını daha iyi savunacak, yıpranmamış yeni bir siyasi oluşum arayışına girmişlerdir.

29 Mart yerel seçimlerine giderken karşımızda toplumsal meşruiyetini önemli ölçüde yitirmiş ve kendisini iktidara taşıyan sahne arkası aktörlerin gözünden düşmüş bir AKP vardır. AKP yönetimi ve Başbakan bu koşullar içerisinde bugüne kadar hizmet ettikleri sahne arkası aktörlerin desteğini tekrar elde edemeyeceklerinin bilincindedir. Bu nedenle AKP, seçimlerde bir hezimetle karşılaşıp iktidardan olmamak için tüm gücüyle toplumsal meşruiyeti elde etme telaşına düşmüştür. Bunu yaparken de bir taraftan Davos’taki ve IMF karşısındaki tavırlarıyla iktidarını borçlu olduğu kesimlere kafa tutar(mış) gibi yaparak milliyetçi duyguları okşamaya çalışırken diğer taraftan ise iktidarın kendisine verdiği olanaklarla bugüne kadar yoksullaştırdığı kesimlerin oylarını satın alma çabasına girişmiştir.

AKP’nin iktidar koltuğundan inmemek için gösterdiği tüm bu gayretin ne kadar işe yarayacağı tartışılır ama şu bir gerçektir ki sahne arkası aktörler, AKP’nin yerine koyabilecekleri yeni bir siyasi oluşumu henüz bulamamışlardır. Bu nedenle AKP’nin 29 Mart seçimlerinden en azından iktidardan inmesine neden olacak kadar önemli bir yara almadan çıkacağını söylemek kehanet olmaz. Ancak, 29 Mart seçimlerinin iktidarı değiştirmese de çok kısa zamanda iktidara aday olarak sahneye çıkacak yeni siyasi oluşumların belirlenmesi bakımından son derece önemli bir basamak olacağını da belirtmek gerekir.

Hiç yorum yok: