Özgürce
13.03.2009
Sanayi üretimine ilişkin son rakamların da gösterdiği üzere Türkiye’de sanayi çökmüştür… Bu çöküşü İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük “artık sözün bittiği noktadayız” sözüyle yorumluyor.
Evet, Türkiye sanayi üretiminde sözün bittiği noktaya geldi. İmalat sektörü tarihin en büyük çöküşünü yaşıyor. Üretim durdu, işsizlik resmi istatistiklerde bile rekor üstüne rekor kırıyor.
Bu tablo karşısında hükümetin IMF’nin buyurduğu gibi -bu çöküşün temel nedeni olan- neoliberal politikaları daha da yoğun biçimde uygulaması beklenir elbette. Ama çöküşün 29 Mart’ta kurulacak sandığa yansımasından korkan hükümet, bu politikaları seçim sonrasına erteliyor.
Çıkarlarını zedeleyecek en ufak bir icraatta yeri göğü birbirine katan sermaye, içinde bulunduğu çöküşe rağmen hükümetin etkisiz tutumu karşısında sessiz kalıyor.
Aynı şekilde uluslararası platformda (Davos’ta olduğu gibi) AKP Hükümetinin ve Başbakan’ın sırtını dayadığı uluslararası güçlere karşı yerli yersiz efelenmesi de bu güçler tarafından önemli ölçüde görmezden geliniyor.
AKP’nin bugün gösterdiği tavrı başka bir hükümet gösterse hiç kuşku olmasın en kısa sürede devrilmesi için düğmeye basılırdı. Ama ne ilginçtir ki AKP Hükümetine karşı sermaye ve ABD, AB, İsrail gibi uluslararası güçler eşi benzerine zor rastlanır biçimde tolerans göstermektedir. Bu toleransın nedeni elbette kendi yarattıkları ve bugünlere getirdikleri AKP Hükümetine karşı “beceriksiz ve haylaz” bir çocuğa beslenen anaç duygular olamaz...
Sermayenin ve yukarıda anılan uluslararası güçlerin AKP’ye gösterdiği toleransın nedeni, her türlü zaafı ve gafına rağmen kendi çıkarlarını daha iyi savunacak bir başka siyasi parti bulunamayışıdır. Bu nedenle bir süre daha AKP’ye katlanmak zorundadırlar. Dolayısıyla 29 Mart seçimlerinde de sermaye ve uluslararası güçler AKP’nin arkasında olmaya devam edecek ve mümkün olan en yüksek oyu alarak siyasi gücünü arttırarak sürdürmesi için her türlü desteği verecektir.
Sanayinin ya da daha gerçekçi bir ifade ile ekonominin çökmesi, sadece sermayeyi etkilememektedir. Bu süreçte gerçek anlamda çöküntüye uğrayan işsizleşen, yoksullaşan, gelecek umudunu kaybeden emekçilerdir. Sermayenin AKP’ye desteği çıkarlarını daha iyi savunacak başka bir parti bulamamış olmasındandır. Ama emekçilerin böyle bir zorunluluğu yoktur. Emekçiler, sermayenin çıkarlarını korumak üzere AKP’ye alternatif olarak iktidara gelmek isteyen partilerin tuzağına da düşmeden, kendi çıkarlarını en iyi biçimde savunacak parti ve adayları desteklemelidir. Bu aynı zamanda emekçilerin kendilerini sömüren, işsizleştiren, yoksullaştıran ve kirli savaşlara alet etmeye çalışan sermayeye ve uluslararası güçlere de vereceği iyi bir ders olacaktır.
Evet, Türkiye sanayi üretiminde sözün bittiği noktaya geldi. İmalat sektörü tarihin en büyük çöküşünü yaşıyor. Üretim durdu, işsizlik resmi istatistiklerde bile rekor üstüne rekor kırıyor.
Bu tablo karşısında hükümetin IMF’nin buyurduğu gibi -bu çöküşün temel nedeni olan- neoliberal politikaları daha da yoğun biçimde uygulaması beklenir elbette. Ama çöküşün 29 Mart’ta kurulacak sandığa yansımasından korkan hükümet, bu politikaları seçim sonrasına erteliyor.
Çıkarlarını zedeleyecek en ufak bir icraatta yeri göğü birbirine katan sermaye, içinde bulunduğu çöküşe rağmen hükümetin etkisiz tutumu karşısında sessiz kalıyor.
Aynı şekilde uluslararası platformda (Davos’ta olduğu gibi) AKP Hükümetinin ve Başbakan’ın sırtını dayadığı uluslararası güçlere karşı yerli yersiz efelenmesi de bu güçler tarafından önemli ölçüde görmezden geliniyor.
AKP’nin bugün gösterdiği tavrı başka bir hükümet gösterse hiç kuşku olmasın en kısa sürede devrilmesi için düğmeye basılırdı. Ama ne ilginçtir ki AKP Hükümetine karşı sermaye ve ABD, AB, İsrail gibi uluslararası güçler eşi benzerine zor rastlanır biçimde tolerans göstermektedir. Bu toleransın nedeni elbette kendi yarattıkları ve bugünlere getirdikleri AKP Hükümetine karşı “beceriksiz ve haylaz” bir çocuğa beslenen anaç duygular olamaz...
Sermayenin ve yukarıda anılan uluslararası güçlerin AKP’ye gösterdiği toleransın nedeni, her türlü zaafı ve gafına rağmen kendi çıkarlarını daha iyi savunacak bir başka siyasi parti bulunamayışıdır. Bu nedenle bir süre daha AKP’ye katlanmak zorundadırlar. Dolayısıyla 29 Mart seçimlerinde de sermaye ve uluslararası güçler AKP’nin arkasında olmaya devam edecek ve mümkün olan en yüksek oyu alarak siyasi gücünü arttırarak sürdürmesi için her türlü desteği verecektir.
Sanayinin ya da daha gerçekçi bir ifade ile ekonominin çökmesi, sadece sermayeyi etkilememektedir. Bu süreçte gerçek anlamda çöküntüye uğrayan işsizleşen, yoksullaşan, gelecek umudunu kaybeden emekçilerdir. Sermayenin AKP’ye desteği çıkarlarını daha iyi savunacak başka bir parti bulamamış olmasındandır. Ama emekçilerin böyle bir zorunluluğu yoktur. Emekçiler, sermayenin çıkarlarını korumak üzere AKP’ye alternatif olarak iktidara gelmek isteyen partilerin tuzağına da düşmeden, kendi çıkarlarını en iyi biçimde savunacak parti ve adayları desteklemelidir. Bu aynı zamanda emekçilerin kendilerini sömüren, işsizleştiren, yoksullaştıran ve kirli savaşlara alet etmeye çalışan sermayeye ve uluslararası güçlere de vereceği iyi bir ders olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder