Özgürce
08/05/2009
Tüm heyecanı ve tartışmalarıyla bir 1 Mayıs’ı daha geride bıraktık. Bilindiği gibi 1 Mayıs’ın anlamı, sermayeye ve onun iktidarına karşı emekçilerin sınıf dayanışması içerisinde mücadele iradesinde olunduğunu göstermesiydi. 1 Mayıs alanlarında hem emekçiler kendi güçlerini hissedecekler hem de sermaye iktidarına “seninle mücadeleye hazırız” mesajı verilecekti. 2009 1 Mayıs’ının alan üzerinden yürüyen tartışmalarını bir kenara bırakıp, 1 Mayıs gününden sonraki birkaç gelişme üzerinden 1 Mayıs’ın gerçek anlamına karşılık gelip gelmediğine bakmaya çalışacağım.
1 Mayıs’ta emekçiler alanlara çıkarken (ya da çıkmaya çalışırken) başbakan, hükümette oldukça kapsamlı bir değişikliğe gitti. Bu değişiklikte, önümüzdeki dönemde emekçilerin yaşamlarını doğrudan belirleyecek politikaların uygulayıcısı olan bakanlıklar ön plana çıktı. Her şeyden önce tüm ekonomi yönetimi neredeyse tamamen değişti. Bunun yanında, yine çalışma yaşamı üzerinde doğrudan etkisi olan Çalışma Bakanı ve Sanayi Bakanı da yenilendi.
Ekonomi ve çalışma yaşamı üzerinde doğrudan etkiye sahip bakanlıklardaki bu değişikliklerin hemen ardından öncelikle gündeme getirilecek icraatlara ilişkin haberler de gelmeye başladı. Bunlardan ilki “Kamuda Esnek Çalışma” başlığı ile basında yer aldı. Bunun ardından da “Sağlıkta Memur ve Yeşil Kartlı da Katkı Ödeyecek” haberi gündeme geldi.
Yenilenen hükümetle birlikte apar topar gündeme getirilen bu düzenlemelerin ikisi de aslında yeni değildir. Kamuda esnek çalışma, özellikle 2001 krizi sonrasında IMF, Dünya Bankası ve AB’nin de dayatmalarıyla fiilen uygulanmaya başlamıştır. Sözleşmeli çalışma, taşeronlaştırma, norm kadro uygulaması ve performans değerlendirme gibi yöntemlerle uygulanan esnekleşmenin Kamu Personel Reformu adıyla yasallaştırılmasına çalışılmışsa da sonuca ulaşılamamıştır. Bugün yapılmak istenen, kamuda esnekleşme uygulamalarını yaygınlaştırmak ve yasal hale getirmektir.
Memur ve yeşil kart sahiplerinin sağlık hizmeti alırken katkı payı ödemesi de geçen yıl yürürlüğe giren 5510 sayılı SSGSS yasasının içinde var olan bir uygulamadır. Hükümet, yerel seçim öncesi gelecek tepkileri de düşünerek bunu uygulamaya koymamıştı. Ancak, yerel seçimin ardından ortamın uygun olduğunu da düşünerek memurun ve yeşil kart ile yoksulluğu tescillenmiş olan yurttaşların da sağlık hakkını ellerinden alan bu düzenlemeyi yaşama geçirmek için kolları sıvamıştır.
Gerek Kamu Personel Reformu gündemde olduğu dönemde, gerekse SSGSS’nin yasalaşma süreçlerinde sendikalar, bir takım eylemliliklerde bulunmuşlardır. Ancak, Kamu Personel Reformu ve onunla birlikte Kamu Yönetimi Temel Kanunu gündemden düştüğünde hem eylemliliklerini hem de bu konuda eğitim ve yayın çalışmalarını bir tarafa bıraktıkları gibi fiili esnekleşme uygulamalarına karşı da yeterli mücadeleyi gösterememişlerdir. SSGSS’nin yasalaşma sürecinde de hatırlanacağı gibi Emek Platformu içinde yaşanan ayrışma ile mücadele kırılmıştır. SSGSS’nin yasalaşmasının ardından da sendikalar, yasayı kabullenmiş ve yasanın uygulanması aşamasında neredeyse hiçbir tepki ortaya koymamıştır.
Hükümetin emekçiler başta olmak üzere geniş toplum kesimlerini yoksullukla, işsizlikle baş başa bırakan ve ellerindeki tüm haklarını ortadan kaldıran bu uygulamaları cesaretle sürdürmesinde en önemli etken kuşkusuz emek örgütlerinin mücadele sürecindeki zaaflarıdır. 2009 1 Mayıs’ının hemen birkaç gün sonrasında hükümetin emekçilere saldırıyı içeren böylesine düzenlemeleri gündeme getirmeye devam etmesi, 1 Mayıs’ın bu zaafın gölgesi altından kurtulamadığını göstermektedir.
Gerek sendikalar üzerine yıllardır çalışmalar yapan bir akademisyen, gerekse doğrudan sendikal mücadele içerisinde bulunmaya çalışan biri olarak sendika(cı)ların -özellikle üst yapılarında bulunanların- içinde bulundukları zaafları kabullenip, bunları ortadan kaldırma çabası içinde olmalarını beklemiyorum. Bu nedenle de daha fazla yoksullaşmayı, işsizleşmeyi, örgütsüzleşmeyi ve hakların ortadan kaldırılmasını beklemeden örgütlü-örgütsüz tüm emekçilerin sendikaların ve sendikacıların bu zaaflarını onlara hatırlatıp, bunun hesabını sorması gerektiğini düşünüyorum..!
1 Mayıs’ta emekçiler alanlara çıkarken (ya da çıkmaya çalışırken) başbakan, hükümette oldukça kapsamlı bir değişikliğe gitti. Bu değişiklikte, önümüzdeki dönemde emekçilerin yaşamlarını doğrudan belirleyecek politikaların uygulayıcısı olan bakanlıklar ön plana çıktı. Her şeyden önce tüm ekonomi yönetimi neredeyse tamamen değişti. Bunun yanında, yine çalışma yaşamı üzerinde doğrudan etkisi olan Çalışma Bakanı ve Sanayi Bakanı da yenilendi.
Ekonomi ve çalışma yaşamı üzerinde doğrudan etkiye sahip bakanlıklardaki bu değişikliklerin hemen ardından öncelikle gündeme getirilecek icraatlara ilişkin haberler de gelmeye başladı. Bunlardan ilki “Kamuda Esnek Çalışma” başlığı ile basında yer aldı. Bunun ardından da “Sağlıkta Memur ve Yeşil Kartlı da Katkı Ödeyecek” haberi gündeme geldi.
Yenilenen hükümetle birlikte apar topar gündeme getirilen bu düzenlemelerin ikisi de aslında yeni değildir. Kamuda esnek çalışma, özellikle 2001 krizi sonrasında IMF, Dünya Bankası ve AB’nin de dayatmalarıyla fiilen uygulanmaya başlamıştır. Sözleşmeli çalışma, taşeronlaştırma, norm kadro uygulaması ve performans değerlendirme gibi yöntemlerle uygulanan esnekleşmenin Kamu Personel Reformu adıyla yasallaştırılmasına çalışılmışsa da sonuca ulaşılamamıştır. Bugün yapılmak istenen, kamuda esnekleşme uygulamalarını yaygınlaştırmak ve yasal hale getirmektir.
Memur ve yeşil kart sahiplerinin sağlık hizmeti alırken katkı payı ödemesi de geçen yıl yürürlüğe giren 5510 sayılı SSGSS yasasının içinde var olan bir uygulamadır. Hükümet, yerel seçim öncesi gelecek tepkileri de düşünerek bunu uygulamaya koymamıştı. Ancak, yerel seçimin ardından ortamın uygun olduğunu da düşünerek memurun ve yeşil kart ile yoksulluğu tescillenmiş olan yurttaşların da sağlık hakkını ellerinden alan bu düzenlemeyi yaşama geçirmek için kolları sıvamıştır.
Gerek Kamu Personel Reformu gündemde olduğu dönemde, gerekse SSGSS’nin yasalaşma süreçlerinde sendikalar, bir takım eylemliliklerde bulunmuşlardır. Ancak, Kamu Personel Reformu ve onunla birlikte Kamu Yönetimi Temel Kanunu gündemden düştüğünde hem eylemliliklerini hem de bu konuda eğitim ve yayın çalışmalarını bir tarafa bıraktıkları gibi fiili esnekleşme uygulamalarına karşı da yeterli mücadeleyi gösterememişlerdir. SSGSS’nin yasalaşma sürecinde de hatırlanacağı gibi Emek Platformu içinde yaşanan ayrışma ile mücadele kırılmıştır. SSGSS’nin yasalaşmasının ardından da sendikalar, yasayı kabullenmiş ve yasanın uygulanması aşamasında neredeyse hiçbir tepki ortaya koymamıştır.
Hükümetin emekçiler başta olmak üzere geniş toplum kesimlerini yoksullukla, işsizlikle baş başa bırakan ve ellerindeki tüm haklarını ortadan kaldıran bu uygulamaları cesaretle sürdürmesinde en önemli etken kuşkusuz emek örgütlerinin mücadele sürecindeki zaaflarıdır. 2009 1 Mayıs’ının hemen birkaç gün sonrasında hükümetin emekçilere saldırıyı içeren böylesine düzenlemeleri gündeme getirmeye devam etmesi, 1 Mayıs’ın bu zaafın gölgesi altından kurtulamadığını göstermektedir.
Gerek sendikalar üzerine yıllardır çalışmalar yapan bir akademisyen, gerekse doğrudan sendikal mücadele içerisinde bulunmaya çalışan biri olarak sendika(cı)ların -özellikle üst yapılarında bulunanların- içinde bulundukları zaafları kabullenip, bunları ortadan kaldırma çabası içinde olmalarını beklemiyorum. Bu nedenle de daha fazla yoksullaşmayı, işsizleşmeyi, örgütsüzleşmeyi ve hakların ortadan kaldırılmasını beklemeden örgütlü-örgütsüz tüm emekçilerin sendikaların ve sendikacıların bu zaaflarını onlara hatırlatıp, bunun hesabını sorması gerektiğini düşünüyorum..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder