29/05/2009
ÖZGÜRCE
Krizden nasıl ve ne zaman çıkılacağına yönelik paketler ve fallar açıladursun kriz, işsizlik olarak tüm sistemin üzerine kabus gibi çökmekte. Ekonomi yönetimleri işsizliği kapitalizmin yarattığı bir sorun olarak görmek yerine krizi işsizliğin nedeni olarak görmeyi tercih ediyorlar. Böylece sistemi sorgulamak yerine bir takım paketlerle işsizliği önleyip sistemi krizden çıkartabileceklerini iddia ediyorlar. Bu nedenle de aslında krizin ve işsizliğin gerçek nedeni olan piyasa ekonomisini daha da katı biçimde uygulamaya yöneliyorlar.
Aslında ekonominin küresel ve ulusal yönetimleri de piyasa ekonomisi içerisinde işsizliğin ve krizin aşılamayacağının farkında. Örneğin BM tarafından yayınlanan “yıl ortası ekonomik tahminler” raporunda, “dünyada işsizlik oranın 2009-2010 yıllarında daha da artacağı ve bu 2 yıl için tahmin edilen 50 milyon dolayındaki işsiz rakamının ekonomik durumun kötüleşmeye devam etmesi halinde kolaylıkla ikiye katlanabileceğini” belirtiyor. Ama bir taraftan kapitalist ideolojinin “kuyruğunu dik tutma” çabası diğer taraftan da “krizden fırsat yaratma” düşüncesi uçurumdan yuvarlanırken dahi “yola devam” etmelerini gerektiriyor.
Peki, uçurumdan aşağıya yuvarlanma süreci yani kriz nereye kadar devam edecek? İşsizliğin krizin en açık göstergelerinden biri olduğunu ve bugün yaşanmakta olan krizin de pek çok yönden 1929 krizi ile benzerliklerini düşünürsek; 1929’daki işsizliğin seyri üzerinden bir değerlendirme yapmak mümkün olabilir.
1929 krizinin merkezi olan ABD’de işsizlikteki hızlı artış 1930’la birlikte başlamış ve 1933’a kadar geçen üç yıl içinde yüzde 3’lerden yüzde 25’lere tırmanmış ve 1933’ten sonra kısmen düşme eğilimine girmiştir. 1933 sonrasında işsizlik oranlarındaki kısmî azalma, yatırımın ve üretimin devlet mülkiyeti ve/veya kontrolünde savaş sanayine yönelmesidir. 2. Dünya Savaşına hazırlık olarak da tanımlanabilecek bu süreçte kriz içerisindeki ABD sermayesi silah sanayine yaptığı yatırımlarla kâr oranlarını yükseltirken, işsizlikte de kısmî bir azalma olmuştur.
1929 krizinde benzer bir süreç İngiltere’de de yaşanmıştır. 1929 krizine yüzde 12 dolayında bir işsizlik oranıyla giren İngiltere’de 1932 yılına gelindiğinde işsizlik yüzde 27’ye kadar çıkmıştır. 1933’ten itibaren de ABD’de olduğu gibi işsizlikte kısmî bir azalma eğilimi görülmüştür. Ama işsizlik sorunun köklü bir biçimde ortadan kalkması, 2. Dünya Savaşının başlamasıyla olmuştur. 1940’tan itibaren hızla düşen işsizlik savaşın en yoğun olduğu dönemlerde savaşa giden ve savaşta ölen ya da sakat kalan emekçiler sayesinde yüzde 1’in altına gerilemiştir. İngiltere ve ABD gibi savaşta yer alan diğer kapitalist ülkelerde de silah sanayi ve o silahların öldürdüğü halklar sayesinde krizden çıkılabilmiştir.
1929’da üretim, önemli ölçüde merkez kapitalist ülkelerde ve ulusal ölçekte gerçekleştiriliyordu. Dolayısıyla yaşanan krizin etkisi bu ülkelerde çok daha belirgin biçimde yaşandı ve krizin aşılmasında etkili olan savaş da bu ülkelerde ve bu ülkelerin emekçilerinin cepheye sürülmesiyle gerçekleşti. Bugün ise üretimin çok önemli bir bölümü çevre ülkelerde gerçekleştiriliyor ve krizden de bu ülkeler çok daha fazla etkileniyor.
1929’dan bu tarafa geçen 80 yılda kapitalizm, krizini aşmak için savaş dışında yeni bir yol bulmuş değildir. Yaşanmakta olan krize karşı getirilen ve krizin nedeni olan politikaların daha da etkin biçimde kullanılmasından ibaret olan öneriler de kapitalizmin bu aczini kanıtlamaktadır. O halde krizin sona erdirilebilmesi için 1929’dakine benzer biçimde yatırımların silah sanayine yönelmesi ve ardından da büyük bir savaş ile kârların arttırılıp, işsizliğin azaltılması yönteminin tekrarlanması göz ardı edilemeyecek bir olasılıktır. Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde özellikle krizden etkilenen Türkiye gibi çevre ülkeler bu sürecin doğrudan içinde yer alacaktır.
Elbette kapitalizmin “işçileri öldürerek işsizliği önleme” yöntemi engellenemez değildir. Ancak bunun için başta emekçiler olmak üzere sermaye dışındaki tüm kesimlerin krizin kendilerini ve insanlığı nereye götürdüğünü düşünerek, buna karşı mücadeleye biran önce başlaması gerekir. Aksi halde sistem için bitse de insanlık için kriz bitmeyecektir..!
Aslında ekonominin küresel ve ulusal yönetimleri de piyasa ekonomisi içerisinde işsizliğin ve krizin aşılamayacağının farkında. Örneğin BM tarafından yayınlanan “yıl ortası ekonomik tahminler” raporunda, “dünyada işsizlik oranın 2009-2010 yıllarında daha da artacağı ve bu 2 yıl için tahmin edilen 50 milyon dolayındaki işsiz rakamının ekonomik durumun kötüleşmeye devam etmesi halinde kolaylıkla ikiye katlanabileceğini” belirtiyor. Ama bir taraftan kapitalist ideolojinin “kuyruğunu dik tutma” çabası diğer taraftan da “krizden fırsat yaratma” düşüncesi uçurumdan yuvarlanırken dahi “yola devam” etmelerini gerektiriyor.
Peki, uçurumdan aşağıya yuvarlanma süreci yani kriz nereye kadar devam edecek? İşsizliğin krizin en açık göstergelerinden biri olduğunu ve bugün yaşanmakta olan krizin de pek çok yönden 1929 krizi ile benzerliklerini düşünürsek; 1929’daki işsizliğin seyri üzerinden bir değerlendirme yapmak mümkün olabilir.
1929 krizinin merkezi olan ABD’de işsizlikteki hızlı artış 1930’la birlikte başlamış ve 1933’a kadar geçen üç yıl içinde yüzde 3’lerden yüzde 25’lere tırmanmış ve 1933’ten sonra kısmen düşme eğilimine girmiştir. 1933 sonrasında işsizlik oranlarındaki kısmî azalma, yatırımın ve üretimin devlet mülkiyeti ve/veya kontrolünde savaş sanayine yönelmesidir. 2. Dünya Savaşına hazırlık olarak da tanımlanabilecek bu süreçte kriz içerisindeki ABD sermayesi silah sanayine yaptığı yatırımlarla kâr oranlarını yükseltirken, işsizlikte de kısmî bir azalma olmuştur.
1929 krizinde benzer bir süreç İngiltere’de de yaşanmıştır. 1929 krizine yüzde 12 dolayında bir işsizlik oranıyla giren İngiltere’de 1932 yılına gelindiğinde işsizlik yüzde 27’ye kadar çıkmıştır. 1933’ten itibaren de ABD’de olduğu gibi işsizlikte kısmî bir azalma eğilimi görülmüştür. Ama işsizlik sorunun köklü bir biçimde ortadan kalkması, 2. Dünya Savaşının başlamasıyla olmuştur. 1940’tan itibaren hızla düşen işsizlik savaşın en yoğun olduğu dönemlerde savaşa giden ve savaşta ölen ya da sakat kalan emekçiler sayesinde yüzde 1’in altına gerilemiştir. İngiltere ve ABD gibi savaşta yer alan diğer kapitalist ülkelerde de silah sanayi ve o silahların öldürdüğü halklar sayesinde krizden çıkılabilmiştir.
1929’da üretim, önemli ölçüde merkez kapitalist ülkelerde ve ulusal ölçekte gerçekleştiriliyordu. Dolayısıyla yaşanan krizin etkisi bu ülkelerde çok daha belirgin biçimde yaşandı ve krizin aşılmasında etkili olan savaş da bu ülkelerde ve bu ülkelerin emekçilerinin cepheye sürülmesiyle gerçekleşti. Bugün ise üretimin çok önemli bir bölümü çevre ülkelerde gerçekleştiriliyor ve krizden de bu ülkeler çok daha fazla etkileniyor.
1929’dan bu tarafa geçen 80 yılda kapitalizm, krizini aşmak için savaş dışında yeni bir yol bulmuş değildir. Yaşanmakta olan krize karşı getirilen ve krizin nedeni olan politikaların daha da etkin biçimde kullanılmasından ibaret olan öneriler de kapitalizmin bu aczini kanıtlamaktadır. O halde krizin sona erdirilebilmesi için 1929’dakine benzer biçimde yatırımların silah sanayine yönelmesi ve ardından da büyük bir savaş ile kârların arttırılıp, işsizliğin azaltılması yönteminin tekrarlanması göz ardı edilemeyecek bir olasılıktır. Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde özellikle krizden etkilenen Türkiye gibi çevre ülkeler bu sürecin doğrudan içinde yer alacaktır.
Elbette kapitalizmin “işçileri öldürerek işsizliği önleme” yöntemi engellenemez değildir. Ancak bunun için başta emekçiler olmak üzere sermaye dışındaki tüm kesimlerin krizin kendilerini ve insanlığı nereye götürdüğünü düşünerek, buna karşı mücadeleye biran önce başlaması gerekir. Aksi halde sistem için bitse de insanlık için kriz bitmeyecektir..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder