12/05/2009
Cumartesi günü cep telefonuma Avrupa Birliği Günü’mü kutlayan bir mesaj geldi. Önce benim AB konusunda düşüncelerimi bilen bir arkadaşın şakası olduğunu zannettim. Ama bir süre sonra aynı mesajın başkalarına da geldiğini öğrenince, bu “şaka gibi” mesajı gönderenin müşterisi olduğum GSM operatörü olduğunu fark ettim. Sonra sermaye, ürettiği bilumum lüzumsuz ürünü satmak için uydurduğu yılbaşı, sevgililer, anneler, babalar, yaşlılar günü gibi günlerin ardından şimdi de AB günü mü uydurdu? diye düşündüm.
Bu soru çok mantıklı değildi, çünkü AB gününde kim kime hediye alacaktı ki? Olsa olsa birkaç aklı evvel birbirine AB bayrağı ya da 9. Senfoni’nin cd’sini hediye ederdi herhalde ama bu kadarcık da sermayeyi kesmezdi. O halde ardında başka bir şeyler olmalıydı…
Yıllardır AB konusuyla ucundan da olsa ilgileniyordum ama açıkcası bu “AB günü” bana bir şey ifade etmiyordu. Sonra öğrendim. Meğer, AB’nin “atası” sayılan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (CECA)’nın 1950’de kuruluş düşüncesinin ortaya atıldığı günmüş AB günü olarak kabul edilen 9 Mayıs…
Oysa, AB’nin gerçek “atası”, ABD’li general Marshall’ın 1947 yılında yaptığı çağrı (ya da verdiği emir mi demeli.!) üzerine, Avrupa’yı SSCB’den ve sosyalizmden korumayı amaçlayan Marshall Yardımları’nın koordinasyonu için 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OECE)’dir. Ama AB, bu örgütü geldiği köken olarak asla kabul etmemiştir. Çünkü AB, ABD kapitalizmine göre “daha sosyal”, “daha insani” bir kapitalizm olduğu yanılsamasını yaratmayı benimsemiş ve ABD ile arasındaki organik ilişkiyi daima reddetmiştir. Öte yandan OECE, Türkiye’nin de içinde yer aldığı geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Oysa AB, kurucuları daima dar çerçevede bir Avrupa tanımlaması yapmıştır. Bu tanımlama üzerinden de hem CECA, hem de AB Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda’dan oluşan 6 ülkenin katılımıyla kurulmuştur. 1973 yılındaki birinci genişleme sürecine kadar da bu 6 ülkeden oluşan birlik devam etmiştir.
Tüm bunlar bir şekilde anlaşılmaya çalışılabilir belki de ama hala cep telefonuma gelen kutlama mesajı ile bağlantımı kuramadım. Hani, OECE ile bağlantılı olsa, Türkiye’nin de üyesi olduğu bir birlik üzerinden kutlanmış olduğum anlamını çıkartmak üzere zorlayacağım belki ama 9 Mayıs ve CECA ile aramda bir bağ kurmamın hiçbir mümkünü olmadı doğrusu...
Sonra bu mesajı gönderenleri anlamaya çalıştım. Gerçekten nasıl bir psikoloji halindeydiler acaba, 50 yıldır AB kapısında olan bir ülkenin insanlarına bu mesajı gönderirken? Bu soruya sadece iki cevap bulabildim. Ya AB’den medet uman yurdum insanıyla dalga geçiyorlardı, ya da yıllardır sürdürülen “AB’ye girince hayatınız kurtulur“ aldatmacasına devam ediyorlardı.
Her iki olasılık için de diyeceğim bir şey yok doğrusu. Bu ülkede yıllardır, iktidarı muhalefeti, patronu sendikacısı ve hatta sosyalist ya da aydın olduğunu iddia edenlerin AB konusunda toplumla dalga geçtiği de olmuştu toplumu aldattığı da…
AB ile toplumu aldatma öyle boyutlara ulaşmıştı ki Türkiye’de… AB üyeliği gerekçe gösterilerek, emekçiyi köleleştiren iş yasası çıkartılmış, tarım ve hammadde üreten sanayi tasfiye edilmiş, emekçilerin sosyal güvenlik ve sağlık hakkı başta olmak üzere pek çok hakkı ortadan kalkmış, kamu hizmetleri piyasalaştırılmıştır AB sevdası ile...
Son 30 yılda Türkiye’yi kapitalizmin neoliberal sürecine eklemlemekten başka bir işe yaramayan AB konusunda en açık, en dürüst açıklama, 50 yıldır Türkiye toplumunu aldatan Fransa’nın Cumhurbaşkanı ve Almanya’nın Başbakanı’ndan gelmiştir. Fransa’nın Cumhurbaşkanı Sarkozy: “Türkiye’ye boş vaatlerden vazgeçelim” derken Almanya’nın Başbakanı Merkel de Sarkozy’i desteklemiştir.
Türkiye’de başta hükümet olmak üzere AB’yi üzerinden çıkar sağlayan yapılar Sarkozy ve Merkel’in nadir rastlanan bu dürüst söylemlerinden rahatsız olmuşlardır. Oysa, Türkiye’de AB aldatmacası üzerinden maddi ve siyasi rant sağlayanların maskelerinin düşüp, gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasını sağlaması bakımından gelişmeler son derece olumludur…!
Cumartesi günü cep telefonuma Avrupa Birliği Günü’mü kutlayan bir mesaj geldi. Önce benim AB konusunda düşüncelerimi bilen bir arkadaşın şakası olduğunu zannettim. Ama bir süre sonra aynı mesajın başkalarına da geldiğini öğrenince, bu “şaka gibi” mesajı gönderenin müşterisi olduğum GSM operatörü olduğunu fark ettim. Sonra sermaye, ürettiği bilumum lüzumsuz ürünü satmak için uydurduğu yılbaşı, sevgililer, anneler, babalar, yaşlılar günü gibi günlerin ardından şimdi de AB günü mü uydurdu? diye düşündüm.
Bu soru çok mantıklı değildi, çünkü AB gününde kim kime hediye alacaktı ki? Olsa olsa birkaç aklı evvel birbirine AB bayrağı ya da 9. Senfoni’nin cd’sini hediye ederdi herhalde ama bu kadarcık da sermayeyi kesmezdi. O halde ardında başka bir şeyler olmalıydı…
Yıllardır AB konusuyla ucundan da olsa ilgileniyordum ama açıkcası bu “AB günü” bana bir şey ifade etmiyordu. Sonra öğrendim. Meğer, AB’nin “atası” sayılan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (CECA)’nın 1950’de kuruluş düşüncesinin ortaya atıldığı günmüş AB günü olarak kabul edilen 9 Mayıs…
Oysa, AB’nin gerçek “atası”, ABD’li general Marshall’ın 1947 yılında yaptığı çağrı (ya da verdiği emir mi demeli.!) üzerine, Avrupa’yı SSCB’den ve sosyalizmden korumayı amaçlayan Marshall Yardımları’nın koordinasyonu için 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OECE)’dir. Ama AB, bu örgütü geldiği köken olarak asla kabul etmemiştir. Çünkü AB, ABD kapitalizmine göre “daha sosyal”, “daha insani” bir kapitalizm olduğu yanılsamasını yaratmayı benimsemiş ve ABD ile arasındaki organik ilişkiyi daima reddetmiştir. Öte yandan OECE, Türkiye’nin de içinde yer aldığı geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Oysa AB, kurucuları daima dar çerçevede bir Avrupa tanımlaması yapmıştır. Bu tanımlama üzerinden de hem CECA, hem de AB Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda’dan oluşan 6 ülkenin katılımıyla kurulmuştur. 1973 yılındaki birinci genişleme sürecine kadar da bu 6 ülkeden oluşan birlik devam etmiştir.
Tüm bunlar bir şekilde anlaşılmaya çalışılabilir belki de ama hala cep telefonuma gelen kutlama mesajı ile bağlantımı kuramadım. Hani, OECE ile bağlantılı olsa, Türkiye’nin de üyesi olduğu bir birlik üzerinden kutlanmış olduğum anlamını çıkartmak üzere zorlayacağım belki ama 9 Mayıs ve CECA ile aramda bir bağ kurmamın hiçbir mümkünü olmadı doğrusu...
Sonra bu mesajı gönderenleri anlamaya çalıştım. Gerçekten nasıl bir psikoloji halindeydiler acaba, 50 yıldır AB kapısında olan bir ülkenin insanlarına bu mesajı gönderirken? Bu soruya sadece iki cevap bulabildim. Ya AB’den medet uman yurdum insanıyla dalga geçiyorlardı, ya da yıllardır sürdürülen “AB’ye girince hayatınız kurtulur“ aldatmacasına devam ediyorlardı.
Her iki olasılık için de diyeceğim bir şey yok doğrusu. Bu ülkede yıllardır, iktidarı muhalefeti, patronu sendikacısı ve hatta sosyalist ya da aydın olduğunu iddia edenlerin AB konusunda toplumla dalga geçtiği de olmuştu toplumu aldattığı da…
AB ile toplumu aldatma öyle boyutlara ulaşmıştı ki Türkiye’de… AB üyeliği gerekçe gösterilerek, emekçiyi köleleştiren iş yasası çıkartılmış, tarım ve hammadde üreten sanayi tasfiye edilmiş, emekçilerin sosyal güvenlik ve sağlık hakkı başta olmak üzere pek çok hakkı ortadan kalkmış, kamu hizmetleri piyasalaştırılmıştır AB sevdası ile...
Son 30 yılda Türkiye’yi kapitalizmin neoliberal sürecine eklemlemekten başka bir işe yaramayan AB konusunda en açık, en dürüst açıklama, 50 yıldır Türkiye toplumunu aldatan Fransa’nın Cumhurbaşkanı ve Almanya’nın Başbakanı’ndan gelmiştir. Fransa’nın Cumhurbaşkanı Sarkozy: “Türkiye’ye boş vaatlerden vazgeçelim” derken Almanya’nın Başbakanı Merkel de Sarkozy’i desteklemiştir.
Türkiye’de başta hükümet olmak üzere AB’yi üzerinden çıkar sağlayan yapılar Sarkozy ve Merkel’in nadir rastlanan bu dürüst söylemlerinden rahatsız olmuşlardır. Oysa, Türkiye’de AB aldatmacası üzerinden maddi ve siyasi rant sağlayanların maskelerinin düşüp, gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasını sağlaması bakımından gelişmeler son derece olumludur…!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder