19/06/2009
ÖZGÜRCE
Başbakan tarafından açıklanan son “teşvik ve istihdam paketi”nin ardından emek piyasasının durumunu en iyi özetleyen ifade, 7 Haziran Pazar günkü Vatan Gazetesindeki bir başlıkta yer alıyordu. Birinci sayfada yer alan başlık aynen şöyleydi: “Şanslı bir işçi ayda 234 TL kazanabilecek”.Açlık sınırının 744 TL, yoksulluk sınırının 2 bin 424 TL (Türk iş’in mayıs ayı için açıkladığı rakamlar), yasal asgari ücretin ise 527 TL (30 Haziran’dan sonra 546 TL olacak) olduğu bir ülkede gazeteler 234 TL ücretle iş bulabilenin “şanslı” olduğuna dair başlıklar atıyorsa o noktada durup uzun uzun düşünmek gerekir…Neyi mi düşünmek gerekir? Her şeyden önce bundan bir yıl önce gazetelerde böyle bir başlık yer alır mıydı, yer alsa da emekçiler ve sendikalar buna karşı böylesine tepkisiz mi kalırdı diye düşünmek gerekir. Evet, bir yıl önce de bu ülkede asgari ücretin altında çalıştırılanlar vardı. Belki 234 TL’ye iş bulduğunda kendisini şanslı hissedenler de vardı. Ama bu ücret, hem yasal olmaması (asgari ücretin altında olduğu için) hem de emek piyasasında yaygın olmadığı için açık biçimde dillendirilmezdi. Oysa bugün ne yasal ne de insani olan bu ücret, gazete başlıklarında meşrulaştırılmakta ve emekçiler bu insanlık dışı ücreti kabullenmeleri için baskı altına alınmaktadır.Böylesine insanlık dışı bir ücretin meşrulaştırılma ve dayatılma sürecinde emek örgütlerinin neden bu kadar sessiz kaldığını da düşünmek gerekir. Sosyal güvenlik ve sağlık başta olmak üzere kazanılmış hakların ortadan kaldırılmasını, esneklik uygulamalarını ve emekçilere yönelik daha pek çok dayatmayı “sosyal diyalog” masalarında meşrulaştıran sendikalar, sessiz kalarak bu insanlık dışı ücreti de meşrulaştırmaya mı çalışıyorlar acaba? “Paket” açıklandıktan sonra izlenen tavra baktığımızda durumun tam da böyle olduğu görülmektedir. Türk İş, söz konusu pakete ilişkin olarak “Olumlu ama yetersiz” açıklamasında bulurken KESK, paketin çözüm getirmeyeceğini açıklamış ama pakette yer alan emekçilere yönelik dayatmalara karşı bir eleştiri getirmemiştir. DİSK, Hak İş ve diğer konfederasyonlar ise paket konusunda herhangi bir açıklamaya dahi gerek duymamıştır.“Şanslı bir işçi ayda 234 TL kazanabilecek” başlığı üzerine düşündüğümde benim ulaşabildiğim sonuç, bugün Türkiye işçi sınıfının tarihindeki en kötü döneminde bulunduğudur. Örgütlenmenin ve sendikal faaliyetlerin yasaklandığı askeri darbe dönemlerinde dahi Türkiye işçi sınıfının kazanılmış hakları böylesine geri götürülmemiş, böylesine insanlık dışı çalışma ve yaşam koşulları kabullenilmemiştir. Sendikalar, işçi sınıfının haklarını korumak için “mücadele” etmek yerine sermaye sınıfı ile “uzlaşma” içinde emekçilere yönelik saldırıları meşrulaştırmayı sürdürdükçe bu “hazin” tablonun değişmesi mümkün değildir. Sendikaların gerçek işlevlerine geri dönüp tekrar işçi sınıfının örgütü olabilmeleri ise emekçilerin sendikaları sahiplenerek mevcut sendikal yapılara gelinen bu durumun hesabının sorulmasıyla mümkün olacaktır.