12 Haziran 2009 Cuma

“Sosyal”den “Hayırsever”e Kapitalizm ve Avrupa …


09/06/2009
Türkiye’deki en büyük sermaye grubunun patronu Güler Sabancı, Avrupa'da “yenilikçi ve toplumda derin etki yaratabilmiş” kişi ve vakıflara verilen “Raymond Georis Yenilikçi Filantropist (hayırseverlik) Ödülü”ne layık görülmüş. Ödülü veren jürinin başkanı Avrupa Birliği Konseyi Genel Sekreteri Javier Solana imiş… Avrupa Vakıflar Merkezi'nin Kurucu Başkanı ve Ödüle ismini veren Raymond Georis ödül töreninde, Güler Sabancı'nın tüm gelişim çalışmalarına öncülük ettiğini ve Sabancı'nın “çarpıcı ve sürdürülebilir değişimler” yaratacak etkin stratejilere (her ne demekse) odaklandığını ifade etmiş.
Ödülü veren Mercator Fonu Başkanı Norine Macdonald ise ödül töreninde, “Güler Sabancı'nın Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu Sabancı Vakfı’nın Türkiye'de bir vakıf olarak sosyal adalet konusunda ilk defa hibe programı açarak, Türk hayırseverliğini Avrupa standartlarına getirmek konusunda öncü olduğunu; Güler Sabancı’nın kariyeri boyunca eğitim, kültür-sanat ve kadının güçlendirilmesi konularında önemli çalışmalar yaptığını söylemiş.
Ödül töreninde söz alan Gulbenkian Vakfı ile Avrupa Vakıflar Merkezi Başkanı Emilio Rui Vilar ise “ödülün amacının insanların hayatlarında gerçekten fark ve değişim yaratabilen kurum ve kişilerin takdir edilmesi olduğunu ve bu yıl tüm adayların arasından kendini insan haklarına, toplumsal gelişime adamış Türkiye'den bir iş kadının yükseldiğini” belirtmiş…
Peki, Avrupalı hayırseverlerin bu övgüleri karşısında patroniçe Güler Sabancı ne demiş?
Demiş ki; “ailemin hayırseverlik mirası bana böyle bir ödülü alma yolunu açmıştır. Ailemin sahip olduğu en önemli değer; 'bizden daha az şanslı olanlara ulaşmanın, yardım etmenin ve onların hayatlarında fark yaratarak, daha yüksek yaşam standartlarına ulaşmalarına yardımcı olmaktır'. Ben bu değerle yetiştirildim” demiş ve eklemiş; ”Bizimki gibi gelişmekte olan bir ülkede, ilerlemeyi hızlandıracak tek yol, cesaretle en iyi sistemlerin uygulanmasından geçer. Farklı kurumların farklı yaklaşımları ortaya koymalarının bu gelişim sürecini hızlandıracağına yürekten inanıyorum.”
Başta İslamî basın olmak üzere tüm burjuva yayın kuruluşlarında yer alan yukarıdaki haberde sözü geçen ödül, ödülü alan kişi ve ödül töreninde konuşma yapanların söyledikleri kapitalizmin içinde bulunduğumuz sürecini ortaya koyması bakımından son derece anlamlıdır. Ödülü veren, bir dönem “sosyal refah devleti” politikalarını uygulamış ve hâlâ dünya üzerinde kapitalizmin en “sosyal” versiyonunun uygulandığı iddia edilen bölgesi Avrupa’nın hayırseverleridir. Ödülü veren jürinin başkanı ise “sosyal” olduğu söylenen Avrupa bölgesel birliğinin icra organı olan AB Konseyi’nin Genel Sekreteridir.
Ödül töreninde yapılan konuşmalardan anlaşıldığı üzere bu ödülün Sabancı’ya verilme nedeni Sabancı Vakfının “Türk hayırseverliğine Avrupa standartlarını getirmek konusunda öncü” olmasıdır. Sabancı Avrupa hayırseverlik standartlarını getirmeyi eğitim, kültür-sanat ve kadının güçlendirilmesi konularında yaptığı önemli çalışmalarla becermiştir. Ayrıca Sabancı Holding patroniçesi “kendini insan haklarına, toplumsal gelişime adamış”tır.
Ortada duran tablo her şeyden önce 19 yüzyıl boyunca süren işçi sınıfı mücadelesi ve reel sosyalizmin tehdidi ile “sosyal” görünüme bürünen Avrupa’nın bu tehditlerin ortadan kalkmasıyla birlikte 18. Yüzyıla, aslına döndüğünü göstermektedir. Kapitalist Avrupa’nın yeniden ortaya çıkan gerçek yüzü vahşi sömürüdür. Bu sömürü düzenini meşrulaştırmaya çalışan ise “hayırseverlik” mekanizmasıdır. İşte bu ödül töreni bir kez daha göstermiştir ki “sosyal Avrupa” masalı bitmiş, “hayırsever Avrupa” gerçeği standartlaştırılmış bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Bugün Türkiye’de hâlâ “sosyal Avrupa” masalı ile emekçileri uyutmaya çalışan kesimler, insan haklarının, demokrasinin AB’den geleceği safsatasını üretenlerin yalanları bu ödül töreni üzerinden bir kez daha açık seçik ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin emek sömürüsünü en iyi beceren ve bu nedenle de en büyüklerden biri olan sermaye grubunu hayırseverlik, insan haklarına adanmışlık gibi payelere layık gören yapıları “emekçilerin çıkarları” adına kutsayanlardan bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır. Türkiye işçi sınıfı, kendisini temsil eder görüntüsü altında sermayeye hizmet eden bu safraları sırtından atabildiği ölçüde mücadelenin önünü açabilecektir..!

Hiç yorum yok: