2001 krizi sonrasında çerçevesi çizilen ve AKP Hükümetleri tarafından uygulanan “emekçilerin sırtından sermayeyi kurtarma programı” (bu program, Türkiye’nin küresel kapitalizme entegrasyonunu içeren Yapısal Uyum Programları’nın bir parçasıdır), aynı zamanda Türkiye’de sınıflar arası çelişkileri de en üst düzeye çıkartmıştır. Tarihsel süreçte bakıldığında sınıflar arası çelişkilerin artması, sınıflar arasındaki çatışmaları da arttırmaktadır. Zira işçi sınıfının doğuşu ve kapitalizm üzerinde tehdit oluşturan bir sınıf haline gelmesi ve reel sosyalizme ulaşan devrimler, bu çatışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Oysa teknik olarak Kemal Derviş’le anılan ve AKP ile yaşama geçen ekonomik programın sınıflar arasındaki çelişkileri tarihte görülmemiş biçimde arttırması karşısında sınıflar arası çatışma, lokal düzeyde karşı çıkışların ötesinde kendisini gösterememiştir.
Sınıflar arası çelişkilerin -işçi sınıfının aleyhinde- en üst düzeye çıkmasına rağmen, işçi sınıfının ciddi bir direnç gösterememesinin ardındaki en önemli etken hiç kuşkusuz örgütlenme sorunlarıyla ilişkilidir. Sınıflar arası mücadelede işçi sınıfının en temel örgütü sınıflar arası çelişkilerin sonucunda bir mücadele aracı olarak ortaya çıkan sendikalardır.
Türkiye’de işçi sınıfı hareketinin yakın tarihinde sınıflar arası çelişkilere karşı mücadelenin başını çeken en önemli örgüt DİSK’tir. DİSK, 1960 sonrasından 1980’e kadar Türkiye’de sınıflar arası çatışmada işçi sınıfının öncüsü olmuş ve özellikle 1970’li yılların ikinci yarısında çelişkilerin -işçi sınıfı lehine- azalmasında önemli bir rol oynamıştır. Ancak Türkiye sermaye sınıfı, DİSK’in bu mücadeleciliği ve öncülüğünün bedelini -12 Eylül sayesinde- en ağır biçimde ödetmiştir.
1960 ve 1970’li yıllarda sınıflar arası çelişkilere karşı işçi sınıfı hareketine öncülük eden DİSK, çelişkilerin Türkiye’de tarihin en üst düzeyine çıktı 2000’li yıllarda da varlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla -ister istemez- bu çelişkilere karşı mücadelede öncü olması beklenen örgütlerin başında DİSK gelmektedir. Ancak gelin görün ki -12 Eylül’de kapatılmasının ardından- 1992 yılında yeniden faaliyetlerine başlayan DİSK’in 1980 öncesindeki DİSK’ten –adı dışında- hiçbir benzerliği kalmamıştır. 1980 öncesinde “sınıf ve kitle sendikacılığı” ilkesi etrafında işçi sınıfı mücadelesini örgütleyen DİSK, artık “sermaye ile uzlaşmayı” yeni ilkesi haline getirmiştir.
Emek sömürüsünün en yoğun biçimde yaşandığı, sosyal hakların ortadan kaldırıldığı ve kısaca emek-sermaye çelişkisinin en üst düzeyde olduğu bir süreçte Türkiye’nin en büyük sermaye örgütü TÜSİAD ile uzlaşı içinde olduğunu ilan etmesi DİSK’in uzlaşmacı anlayışını yeni bir boyuta taşımıştır. Gelinen bu noktada DİSK sadece onurlu tarihi ile bağlarını kopartmakla kalmamış işçi sınıfı ile de bağlarını tamamen kopartmıştır.
DİSK, bir avuç yöneticisinin hataları yüzünden işçi sınıfı hareketi için son derece anlamlı olan tarihini bir anda silip atamaz, atmamalıdır. Bu sadece DİSK için değil, Türkiye işçi sınıfı için de kabul edilemez bir durumdur. DİSK içerisinde Birleşik Metal İş, Genel İş, Dev Sağlık İş, Bank-Sen, Sosyal İş, Limter İş, Dev Maden Sen gibi sendikalarda sınıf mücadelesi için canla başla çalışan sendikacılar vardır. Ayrıca DİSK bayrağı altında örgütlü olmaktan onur duyan on binlerce DİSK üyesi emekçi vardır. DİSK’i bulunduğu bu hazin yerden çekip çıkartmak önce onların görevidir. Ama onun dışında örgütlü-örgütsüz tüm emekçilerin ve çıkarları emekçilerle örtüşen tüm kesimlerin DİSK’i sahiplenmesi ve onurlu tarihine yakışır bir DİSK’i yeniden yaratması gerekmektedir (!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder